J.J Rousseau, Emile adlı eserinde çocukların zihin dünyasındaki mesafenin sınırlarını şöyle ifade etmiştir.

“Çocuklar mesafeleri ayaklarıyla değil, gözleriyle algılıyorlar. Göremiyorlarsa onlar için uzaktır.” 

Onların aslında olaya bakış açılarının ne kadar masumane olduğunu gösteriyor. Onlar için gözden ırak olanın herkesten uzak olma gibi bir özelliği var. Onlar duygularını hep dokunarak ifade ederler; sevgilerini, kızgınlıklarını, kıskançlıklarını, hasretliklerini...

Soyut diye bir kelime ne lügatlarında ne de zihinlerinde vardır. Tamamen dokunmaya dayalı biçimde her şeyi yorumlarlar...

Onlarda zaman kavramı da yoktur aslında. Sabah ve akşam vardır gerisi oyunlarla örülü... 

Bugün ayrıca tam da bu konuyla ilgili Kemal Sayar’ın paylaştığı şöyle bir yazıya denk geldim:

Annesi kaybeden bir çocuk, ablasının;

“Annemiz Allah’ın yanına gitti.” diyince şu masum soruyu sordu. 

“Allah’ın yanı uzak mı?”

Mesafeleri ölçme tarzına bakar mısınız?

O kadar saf ve temiz cümle ve bir o kadar duygu dolu bir cümle. Anneye duyulan özlemin mi anlamını barındırıyor, mesafelerin onun dünyasında nasıl bir anlam taşıdığını mı anlatıyor? Aslında özlemin mesafelerden daha uçsuz bucaksız olduğunu anlatıyor.

Onların dünyasını anlamak hem kolay hem de bir o kadar zor. Onlarla sohbet ederken, oyun oynarken misafir oluruz dünyalarına. Biran olsun hayatın bu çetrefilli yollarından uzaklaşıp pamuklardan örülü ve sadece gül kokusunun hüküm sürdüğü dünyalarında bir yolculuğa çıkmak...

Herkes çocuklarla geçirilen o an’larda kendi çocuk ruhlarını giyinip içindeki çocukla el ele tutuşup kırlarda koşarak oynamaya başlar. Zaman ve mekan ayrımı kalmaz. Yaş sınırı kalkar aradan ve herkes aynı yaşta, aynı oyunun içinde yer alan bireye dönüşür. Aynı düşü görüp aynı umut için kalpleri çarpar. 

Çocuklardaki mesafe ve zaman anlayışının farklı olduğunu bir de Doğan Cüceloğlu’ndan dinleyelim. Hem de kendi hayatından izler taşıyan cümlelerle:

“ Bir gün ‘annen öldü.’ dediler. 

Annem öldüğünde, bir akrabayı ziyaret etmiş de birkaç güne gelecek sanmıştım. Günler geçtikçe onun artık gelmeyeceğini anladım.”

Kendince bir anlama büründürmüş ölümü ve gerçek manasıyla karşılaşınca da onun ağırlığını kaldırmak bir yüreğe zor gelebilir.

Biririnden farklı kişiler tarafından ortaya konulan ama hepsinin de zamanın ve mekanın, çocukların zihinlerdeki manasını ifade etmeye çalışan sözler. Onlar için hiçbir şeyin sonu olmadığı gibi aralarındaki mesafenin de nicelliğini kavrayamıyorlar.

Çocukluğumuzu her zaman yüreğimizin en heyecanlı yerinde tutalım ve ne zaman sıkılırsak, yorulursak hayat mücadelesinden onunla oturup sohbet edelim. Dünyanın bu sıkıcılığından ve tekdüzeliğinden kurtulabiliriz kısa bir süreliğine de olsa. 

Herkesin yüreğinden uzağa düşen ve özlediği biri vardır. Kiminin annesi, kiminin babası, kiminin evladı, kiminin kardeşi, kiminin eşi... Dünyadan da uzakta bir yerdedir hepsi... Bu mesafeler ölçülebilseydi eğer sonsuzluğun ne demek olduğu anlaşılırdı. Onlar yüreğe gömüldükten sonra mesafeler ortadan kalkıyor ve özlemin gelip kapıyı çaldığı her an o kapılar sonuna kadar açılıveriyor. Bazen biz söz, bazen bir şarkı sebep olur ancak gönül bunları sadece bahane eder. O yüzden mesafeler yürekteyse onun kapanması biraz zordur. 

Bazen yanı başınızdakilerle de aranızda bir mesafe oluşur. Buna hiçbir zaman izin vermeyin. Çünkü uzaklıkların en büyüğü uzanıp da dokunabileceğiniz kadar yakındır...

Yüreğinizdeki mesafelerin kapanması dileğiyle!!!

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol