İnanç, kültürel değerlere; gelenek ve göreneklere, sosyal hayata aykırı bir durum olduğunda beden hareketleri ile vah vah başımıza t (d)aş yağacak çağam! derlerdi eski(mez)Büyüklerimiz.

Onlarca yıl öncesinde vah vah ifadesi iki tane idi şimdiki zamanda bu vah vahların sayısı da arttı, başlara düşen taşların sayısı ve bıraktığı olumsuzluk da. Yaşanan olumsuzluklar karşısında başlara taş değil de kim bilir başlara bombalar; belki başka şeyler yağacak denilecek.

Vah vah başımıza t (d)aş yağacak çağam! deyimi küçük büyüğü büyük küçüğü bilmediği zamanlarda ve hayatın istenmeyen durumlarla karşılaşıldığı zamanlarda söylenirdi.

Şimdi ise deyim yerinde ise neredeyse her şeyin çivisi çıkmış, saflar karışmış, iki yüzlülük aranır olmuş, bukelemunluk yüz bulmuş, yalakalık almış yürümüş, kibir sınır tanımaz olmuş, taltifin yeri sınırsız övgüye dönmüş, liyakat, adalet, samimiyet, vefa, sadakat, güven, hürmet, muhabbet, hasbilik… almamış; hesabilik farklı kılıflara bürünmüş, hasbiliğin adresi kaybolmuş…

Bu anlamda Harput insanlık şehridir ve birçok değerli mümtaz şahsiyetler insanlığa rehber olmaktadır.

Harput’un keşfedilmeyi bekleyen kıymetli değerlerinden bir tanesi de Çanakkale ve İstiklal Gazisi olduğu kadar insanlık sarayının numunesi olan Merhum Hacı Hulusi Yahyagil Efendi- Bey (Abi)dir. Kendilerini ziyarete gittiğimizde anlattıklarını bugünkü gibi hatırlıyorum ve de hiç aklımdan da çıkmadı.

Hacı Hulusi Yahyagil Efendi- Bey gelecek nesle ölümsüz sözleri anlatırken sanki bugünü anlatıyor gibiydi.

“… Öyle bir zaman gelecek ki insanlar iki yüzlü insanlar aranır olunacak. Çünkü insanlar yirmi yüzlü, belki yüz yüzlü olacak.

Yine öyle bir zaman gelecek ki insan en yakınına bile güven duyamayacak…”

Bugün öyle değil mi; hatta daha da kötü değil mi durum?

Kötülükler cicili libaslar giyerek öcülükten farklı kisvelere bürünmüş, liyakatin yeri birilerinin yakını olmak ile taltif bulmuş, her hafta cuma hutbesinin sonundaki adalet demir parmaklıkları kırarak öğlen saati dışına çıkamaz olmuş, doğruyu söyleyen- emanet ehilleri itibar görmemeye; hatta sakıncalı görülmeye başlanmış…

Duruşu, kırmızı çizgileri olanlar uyumsuz olarak nitelendirilmeye başlanmış.

Adam mısın, adamımı mısın? Adamıysan korkma hataların, yanlışların sınırı yok!

Makamlar ve rakamlar insanı başkalaştırarak adeta sarhoş etmiş sanki. Manevi hasletlere ve hassasiyetlere karın doyurmuyor gözüyle bakılmış.

Başımıza t (d)aş yağmadı ama bir korona denilen hastalık dünyayı adeta dize getirdi, insanın başına taş yağmasından daha beter etti.

Ölüm bu kadar ucuz ve basit olmamıştı, cenaze ve taziyeler kişi ile sınırlı tutulmamıştı, insana en yakın olan hastaya bu kadar sınır konulmamıştı.

Yetmedi hastalık başka isimlerle ortaya çıkmış, yan dal gibi hastalık mutasyon ile her yerde kol gezerek değişik isimlerde ve türlerde hastalık insanlığı adeta pişman etmeye başlamıştı. Bu arada deprem gibi felaketleri, savaşa bağlı hastalıkları, sakatlıkları, ölümleri, göçleri… de unutmamak lazım.

İnsanlık insanlıktan çok çekmeye başladı. Dünyada gelişen iletişime, teknolojiye rağmen insanlık adeta can çekişir vaziyette.

Hatırlanması gereken ve yapılması gereken şey ise insana hizmette sınır tanımamak, insana yatırım yapmak, insani-inanç-ahlaki-kültürel- tarihi değerlere, hasletlere yeniden önem vererek şekilden öte insan olabilmek ve geride hoş bir sada bırakmak…

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol