Her ne var ise ömür denilen bu yolculuk sürecinde iyi veya kötü adına, onları ifade edebilmek için sözcüklere sığınma ihtiyacı duyarız çoğu zaman. Onlardan gayrısı yoktur derde derman bulunmasını sağlayan. Dertlerin şifa yolunda birer rehberdir sözcükler insana.

Tabi ki onları kullanmak da kişiden kişiye farklılık gösterecektir.

 Kimi birkaç sözle yüreğinden geçenleri döküverir hafif hafif esen ılık bir bahar rüzgarı gibi. Tene değdikçe rahatlatan...

Kimi tükettikçe tüketiverir hazinesindeki kelimeleri pervasızca...

Kimi ne söyleyeceğini biılmeden bir gök gürlemesi misali döker içinden geçenleri... Kimi bir şiirin imge dolu dünyasıyla ifade eder anlamı perde arkasında saklayarak...

Kimi sözcükleri melodiye bulayarak anlatır kulağa hoş gelecek biçimde, öyle naif...

Kimi de sözlerini zamanında çokça ve boş yere tükettiği için artık ümidini kesip yalnızca suskunluğuyla kendini anlatma yolunu seçer. 

Kişinin suskunluğunu, sessizliğini anlayan da pek yoktur ve bulunması çok zordur aslında. Onu bulanın da başka dosta ihtiyacı yoktur.

Sustuğunuz yerden biri sizi dinleyip anlıyorsa işte o zaman gerçek bir dosta sahipsiniz demektir. Kelimelerin ardına gizlenmenize gerek kalmaz...

“Bize sözlerimizden çok yüreğimizden anlayan gerek.” demiş Cahit Zarifoğlu.

Yedi Güzel Adam’dan biri o da. O da edebiyatla tanışınca zihninden geçen, yüreğinden süzülen ne varsa yaşama dair onları kelimelerin yardımıyla ortaya koymuştur.

Ancak bazen öyle bir an gelir ki kelimlerimizi değil direkt yüreğimizdekileri anlayan birini arar oluruz.

Bunun sancısını yaşamış o da ve suskunluğunun sebebini de kelimelerle ifade etmek zorunda kalmış, yüreğinden anlayan olmayınca. Belki de bir ömür boyu aranan budur...

Hâl odur ki söylenmeden anlaşılsın ve anlayan başka yürekler olsun. Bazen öyle dolup taşar ki insan...

 O, yürek denizinin en hırçın dalgalarına dönüşen taşmış duygular gelip kayalıklara vurur durur.

Bir sözcük dahi kişinin yardımına gelmez.

Kapıyı defalarca çalmaya başlar ancak bu defa onu açmaya hiçbir sözcüğün gücü yetmez çünkü onlar da tükenmiş hissetmekte kendini.

O zaman dalgalar her ne kadar sakinleşmiş görünse de ufak bir rüzgarı bekler aslında tekrar esip gürlemek için. İçindeki fırtınaları anlatmaya dermanı kalmayan da artık sözü buruşturup bir kenara atıp öylece uzağa dalar gider.

Gerçek dostu aramaya başlar gözleri ufkun sonsuzluğunda.

O zaman bir el uzanıp da omuza dokunup oradan sızarak içindeki fırtınayı dindirecek sükuta dönüştüğü vakit yeniden hayata döner.

Artık yalnız değildir kalabalıklar arasında. Hiç konuşmasa da sesini duyurmaya çalışmasa da onu anlayan birilerinin var olduğunu bilince yüreği kabarıp durmaz artık. Dalgasız bir denize döner kendi yüreği ve öylece bekler durur.

Birinin sözlerini işitebilirsin ama yüreğine dokunamadın mı o kelimeler kulakta sadece bir yankıya dönüşür.

Duymak anlamak için yetmez, hissetmektir gerekli olan. Acıyı da sevinci de kederi de hissetmek önemli. Birinin acısını duyup ortak olabiliyorsanız gözyaşlarına, sevincini görüp onun kadar mutlu olabiliyorsanız siz de gerçek bir dost olmuşsunuzdur.

“Birini yüreğinden tutamadınız mı görün bakın nasıl kayıp gidiyor elinizden” demişti Nuri Pakdil. Yedi Güzel Adam’dan bir başkası.

Onlar güzellikleri bizlere bırakıp gitse de hep yaşayacaktır yer yüzünde. Bir yürekten tutun ya da tutunun bir yüreğe ve oranın gerçek sahibini de hep hatırlayın... Nereye tutunduğunu ve dokunduğunuzu unutmayın!

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol