“Öğrenmenin yaşı yoktur.” diye bu söz sıklıkla kullanılır halk arasında ve çok da doğru bir ifadeder ancak bence biraz eksiktir ve bu söze biraz ekleme yapma ihtiyacı duydum.

“Öğretmenin de yaşı yoktur.”

Her ne kadar yaş ilerledikçe, malumat artsa da aslında bildiklerimizin ne kadar da az olduğunu kavramaya başlarız. Öğrenmenin ne başlangıcı bellidir ne de sonu. Bir bakıma öğrenme, son nefesimizi verince bitebililir ama başlangıcı belli değildir.

Hayata gözlerini açar açmaz bir şeyleri taklit ederek öğrenme serüveni başlar insanoğlunda. Anne ve babasının hareketleriyle başlar bu. Yürümesini, oturmasını, kalkmasını, gülmesini, ağlamasını, yemesini, içmesini kısacası her şeyini takit ederek hayatın içinde kendine bir yer edinmeye çalışır. Önce onların ayak izlerini takip eder daha sonra kendi ayak izlerini oluşturmaya başlar. Ancak benim değinmek istediğim nokta şu,
Büyüklerin de küçüklerden öğrenceği şeylerin olduğudur.

Denk geldiğim bir videodan bahsedeyim önce. Bir ilkokulda öğrenciler, sınıflarının kapısını, tahtasını, duvarlarını yani hemen her yerini süslemişlerdi kendi çabalarınca. Bu sahneyi gören biri, sevdikleri bir arkadaşlarının doğum gününün olduğunu ya da çok sevdikleri öğretmenlerinin doğum günü olduğunu ya da önemli bir gün için hazırlık yapıldığını düşünebilir ilk bakışta. Ancak durum bundan biraz farklı. Evet, sevdikleri biri için yapılmıştı bu hazırlık ancak bu ne bir öğrenciydi ne de bir öğretmen. Bu hazırlıklar sadece okulun temizlik işlerinden sorumlu bir bayan içindi. Onlar onu ablaları ya da anneleri gibi sevmişti. Çünkü çocuklar birini severken onun statüsüne, mevkisine ve makamına bakarak sevmez. Onlar birini severken sadece karşısındakinin yüreğine bakarlar. Yüzündeki gülüşüne, ona nasıl davrandığına bakarlar. Ablaları kapıdan içeri girdiğinde elinde temizlik malzemeleri vardı. Tüm güzellikleri görünce önce şaşırdı sonra da yüzüne yakışan o samimi gülüş ortaya çıktı. Her bir öğrenciyi (evladını) teker teker öpüp sarıldı. Sonra küçücük bir pastaya dikilen üç tane mumu üfledi. Mumlar söner sönmez öğrenciler onun etrafını sardı ve hep beraber ona sevgilerini göstermek için sarılmaya başladı.

Çoğumuz, çalıştığımız ortamlarla bizden daha alt kademedeki insanlara hep yüksekten bakmışızdır. Bir günaydını, iyi akşamları, bir selamı dahi esirgemişizdir ya da sadece dilimizden  öylesine dökmüşüzdür orta yere. O, yerden alıp kendince bir cevap versin diye… Statüsüne göre onu sevmiş ve ona saygı duymuşuzdur. Bizlerin bu davranışları zamanla çocuklarımıza sirayet eder ve artık içlerindeki o saf ve merhamet dolu yürekleri, sevgiden yoksun sadece çıkara bağlı ilişkiler kurmaya başlar. Unutmayalım ki çocuk, bir ailenin aynasıdır. Ne verisek onu görürüz çocuklarımızda.

Yazımın başında belirttiğim gibi, öğrenmenin yaşının olmamasının yanında öğretmenin de yaşı yoktur. Bizlerin çocuklarımızdan öğrenebileceği çok şey var ve bunların başında gelen en önemlisi de “MERHAMET!”
Eğer onu yitirdiyseniz bir çocuğu izleyin ve ondan merhameti öğrenin. Onları gelece hazırlarken sizler de geçmişe dair güzelliklerin neler olduğunu onlardan öğrenebilirsiniz. “Asıl öğretmenler öğrenci olduğunu unutmayanlardır.”

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol