Tarık Tufan’ın elime geçen bir öykü kitabını okuyordum son zamanlarda. İçinde saklı olan her bir inci tanesi öykülerini okurken birkaç sayfada bir kitabı kapatıp öylece düşünüyorum. Düşünürken de bazen bir tebessüm eşlik ederken bazen de ciddi bşr hava takınıyorum farkında olmaksızın. Hem kelimelerin bu kadar uyumlu biçimde yan yana gelmesi hem de biraraya gelince ortaya koydukları anlam beni soyut bir aleme doğru yolculuğa çıkarıyor. Sadece ben ve zihnimde koşuşturan düşünceler. Ancak bazen öyle sözler çıkıyor ki karşıma koşmayıp sert adımlarla yürüyor anlamını kafama vura vura. Bazen bunları benim değil de yazarım düşünmesi hafif bir kıskançlığa sebebiyet olsa da bu cümleleri kendi zihin dehlizlerinde bırakmayıp kalemi vasıtasıyla bizimle buluşturması da hoşuma gidiyor çünkü düşünmek gibi yorucu ama eğlenceli bir eyleme beni teşvik ediyor.

Hani pazar sonrası kimsenin fark etmediği ya da görmezlikten geldiği hatta pazar sonrası çöpe atılacak olan sebzeler gibi bir köşeye atılan insanlar vardır. Onlara yer vermiş bir paragrafta. Öykü kısacık bir paragraftan oluşsa da anlamı ve barındırdığı insanlık dersi çok daha fazla…

“Usulca yere eğilip yerde duran sebzelerin arasından seçtiklerini koyu renk pazar çantalarına koyarlar. Öyle zannediyorum ki  o kadınların komşuları da bundan habersizdir. Belki çocukları, belki yatağa bağlı altı temizlenmeye muhtaç babaları da habersizdir. Evdeki yıpranmış kilimin, duvar saatinin de haberi yok….”
Diye anlatıyor öylece…
Gerçekten de öyle değil mi?
Özellikle modern ve medeni denilen bu acımasız dünyada kaçımızın bu insanlardan haberi var ki?
Bu konuda hepimizin biraz öz eleştiri yapması gerekiyor. Bencil duygularımızdan arınabilirsek tabi…

“… komşuları da bundan habersizdir…”

cümlesi asıl can yakan kısımdır benim için. Komşuluk hakkı denen bir şey vardır inancımızda ve kültürümüzde. Sadece birbirinin külüne muhtaçlık değildir komşuluk çok daha ötesidir. Kardeşlik  mertebesindesir hatta. Komşuluk yapanlar birbirlerinin derdiyle dertlenecek, sevincine ortak olacak ve bu hayatı da paylaşacak. Kapımızı dış dünyaya açtığımız vakit bizi karşılayan ilk şey komşumuzdur ve çalabileceğimiz ilk kapı da onlarınkidir.
Gelişen insanlığa rağmen bu tür ilişkiler azalmaya ve yok olmakla baş başa kalmakta.
Gururlu anne babalar bu tarz zor duruma düştüklerinde çocuklarına hissetirmezler çektikleri sıkıntıları. Ancak onların da taşıyabileceği yükün ağırlığı da bir yerden sonra onları yıpratmaya başlar. Saçlarına beyaz, yüzlerine kırışıklık, ellerine çatlak olarak düşer bu dertler. Hepimizi en yakınımızdaki insanlara, buna komşular ve eş dost da dahil olmak üzere, ulaşmalıyız. Ses ile söz ile değil; temas ederek, dokunarak. Kapıyı çalarak “merhaba” derken elini sıkarak veya sıkı sıkı sarılarak bunu yapmalıyız. Ellerindeki çatlakları iyileştirmeye çalışmalıyız. Etrafımızdaki insanlara yardımımız dokundukça muhtaç insanların ne kadar azaldığını göreceksiniz.

Devam mı şöyle bir söz de geçiyor pararafta,
“Onlar kimsenin yüzüne bakamazlar. Utanç, onları kocaman dünyada yalnızlaştıracak kadar keskindir. Biz de onların gözlerine bakamayız aslında yoksulluğun gözüne bakılmaz çünkü.”

İşte eşin dostun yardımına koşunca derdine dermen, yarasına merhem olunca gözlerine bakın. Söyleyemedikleri ne varsa içlerine attıkları kendilerine ait, onları orada görebilirsiniz. Çünkü gözler gerçekleri hiçbir şekilde gizleyemez ve gerçeğin ayanıdır her vakit…
O kadınlar utançlarından bakamıyorlardır kimsenin yüzüne ama bizler neden bakmıyoruz ya da bakamıyoruz? Bu bir suçluluk psikolojisi olabilir mi?

“O kadınlar, insanların günahlarını toplamak için akşamüzerleri yeryüzüne inen mitolojik varlıklar gibi.
Abartıyorum. Düpedüz gerçekler işte! Utancımdan böyle söylüyorum.”
Diye tamamlıyor sözlerini….

O kadınları bizleri günahlarımızdan arındırdığını ifade ediyor bir kahraman edasıyla. Ne kadar derine batsak da oradan çıkabiliriz.
Nasıl mı?
Birbirimize el uzatarak!

Etrafınızda gözünüze takılan böylesi kadınlar veya çocuklar gördüğünüzde gözlerine bakmaya çalışın samimi bir şekilde. Sakın yüzünüzü çevirmeyin. Görmezlikten gelirsek bir gün bizlerin de görmezlikten gelinebileceğini unutmayın!

Şimdiden tezi yok en yakınınızdakilere ulaşmaya çalışın, kendinizin ve onların hayatlarına yapacağınız ufak dokunuşlarla nelerin değişebileceğini görün…

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol