Gerçek medeniyetin İslamiyet olduğunu anlamak için geçen gün gerçekleştirilen esir takası yoluyla serbest bırakılan İsrailli bir annenin, Danile Aloni’nin Hamas askerleri için yazdığı mektubu okumak yeterli olacaktır; öyle ki İsraillilerin serbest bıraktığı Filistinli esirlerin insanın canını acıtan hallerini gördükten sonra bunu kavramak daha kolay olacaktır. Görmek ve duymak istemeyenlerin bir şeyleri idrâk etmesi zor olacaktır muhakkak fakat medeniyetin ne demek olduğunu ve iki inanç arasındaki farkı görmek için bu yeterli bir veri olacaktır. Bir medeniyeti inşa eden İslamiyetin, layıkıyla yaşanınca insanları nasıl derinden etkilediğini göreceksiniz bu mektupta. 7 Ekim’den beri devam eden ve herkesin görüp de suskunluğa büründüğü bir katliamın içinde bile inancını ayaklar altına almayıp onun gereği neyse onun için mücadele eden ve yaşayan Müslümanlar, medeniyetin temel taşı olan İslamiyeti o kadar güzel temsil ediyorlar ki. Onları gördükten sonra kendi inancımızı, teslimiyetimizi ve tevekkülümüzü yeniden gözden geçirmek gerekiyor…

İsterseniz yazılan mektuptan bazı alıntıları aktarmaya çalışayım sizlere.

“Kızımın yaramazlıklarına karşı sabrettiniz, ona tatlılar ve meyveler ikram ettiniz. Yokluğa rağmen elinizde ne varsa ona verdiniz.”

Burada insana ve özellikle bir çocuğa nasıl davranılması gerektiğinin o kadar güzel örneği var ki. Şartlar ne olursa olsun, esir de olsalar onların bir “insan” olduğu unutulmamalı. Peygamber Efendimiz,  Bedir Savaşı’ndan sonra alınan esirlerin bağlı ellerrini görünce onların ellerinin çözülmesini istemesi ve bununla beraber aynı merhametin her devirde devam ettiğini görmek….
Yukarıdaki cümlenin devamında her şeyin paylaşıldığı da ifade ediliyor. Elde ne varsa olanların paylaşılması ,ki tüm yokluğa rağmen, yine İslamın temel özelliklerindendir. Olduğunda herkes paylaşır ancak asıl cömertlik olmadığı zamanlar da elde olan ne varsa hepsinin paylaşılmasıdır. Böylesi bir savaş ortamında bile nefsine kanmadan hareket etmek ve bencillik duygusundan arınmak hakiki ve samimi bir inancın eseridir.

Mektubun devamında ifadeler şöyle devam ediyor,

“İçinde bulunduğunuz zor şartlara ve ağır kayıplara rağmen burada bize gösterdiğiniz nazik tavırlarınızı herkese anlatacağım.”

Savaşın başladığı günden itibaren İsrail’in yaptığı onca caniliğe ve katliamlara rağmen müslüman askerlerin ellerindeki esirlere hiçbir şekilde eziyet etmemesi iki inanç arasındaki farkı ortaya koyuyor. İşte bu düşünceyi inşa eden gerçek İslam’ın ta kendisidir.

Mektubun tümünü bulabilirsiniz internette ve mutlaka okuyun. Orada gerçek İslamî zihniyetin bir parçasını göreceksiniz.
İslamiyet inşa eder, yıkmaz.
İslamiyet öldürmez, yaşatır.
İslamiyet parçalamaz, bütünleştirir.
İslamiyet elde olan ne varsa paylaşır.
İslamiyet “ben”den arınıp “biz” olurmaktır.

Şunu da unutmayalım ki,
“Rehberinizi doğru seçtiğiniz vakit yolunuzun karanlığa çıkma ihtimali yoktur.”
Rehberimiz belli ve attığı adımlar belli. O yolda yürüdüğümüzde elbet aydınlığa çıkacağız. Bizler İslam’ı doğru yaşadığımızda Sezai Karakoç’un şu sözü gerçekleştirmiş oluruz.

“İslam’ı öyle bir yaşa ki seni öldürmeyen gelen sende dirilsin.”

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol