İtalya’da Alba isim dawn sendromlu bir kız çocuğu henüz 13 günlükken ailesi tarafından terk edilip bir bakımevine yerleştiriliyor. Hayata gözlerinin açamasının üzerinden geçen bu kadar kısa sürede hayatın acımasız yönüyle karşılşıvermişti.

O bir kromozomu fazla olarak gelmişti ve galiba gerçekten bu dünyaya fazla gelmişti.

Ne elini tutan olmuştu ne de ona elini uzatan...

Bakımevi özel ihtiyaçları olan Alba için bakımını üstlenecek bir aile aramaya başladı.

Sırada bekleyen 20 aileden hiç biri bunu kabul etmedi ve bu büyük sorumluluktan kaçtı.

Evlat edinmek isteyenlerin bundan kaçınması bir miktar mantıklı gelse de kendi ailesinin bu sorumluluktan kaçınması hiçbir şekilde açıklanamaz.

Hayat, bizlerin imtihana tutulduğu bir okuldur ve maalesef ailesi bu sınavda pek başarılı olamadı. 

Bu ailelerin dışında 41 yaşındaki Luca Trapanese, Alba bebeği evlat edinmek için başvuruda bulunuyor fakat İtalyan yasalarına göre bekar birinin evlat edinememesi önündeki en büyük engeldi Luca’nın.

Hayatı boyunca özel ihtiyacı olan insanlar için çalışan Luca, onun bakımını üstleneceğine inanıyordu, önüne çıkan ilk engelde pes etmeyi düşünmüyordu ve her kapıyı çalıp eşiklerimi aşındırmaya  başlamıştı bile.

Sonunda hiçkimsenin sahiplenmediği Alba’yı kanunları esneterek 2017 yılında Luca’ya verdiler yetkililer.

Daha 13 günlükken ona uzatılmayan eli Luca uzatmıştı.

Alba da onu sımsıkı tutmuştu bırakmayı düşünmeden.

Sadece elini uzatmamış ona evinin, ömrünün ve gönlünün kapılarını da sonuna kadar açmıştı.

“Yeni doğan bir çocuğu daha önce hiç kucağıma almamıştım.

İlk defa onu kucağıma aldım ve biraz da korkuyordum ama kucağıma aldığım ilk anda aramızdaki bağı hissettim ve onun babası olabileceğimi anladım.”

Daha sonra şu sözlerle devam ediyor;

“Alba, bana mutluluk ve huzur duygusu getirdi. Hayatımdaki her şey onun etafında dönüyor.

Babası olduğum için gurur duyuyorum.”

Geçen 4-5 yıllık sürede Alba, büyüdü elbette.

Altın sarısı saçlı şirin bir kız çocuğu oldu.

Gülünce gözlerindeki o saflık, samimiyet ve mutluluk gören herkese bulaşır.

Luca, onun hayatına nasıl dokunduysa Alba da onun hayatına en az onun kadar dokunmuştur.

İkisi de birbirlerinin hayatlarına yağmur sonrası bir gökkuşağı gibi doğmuşlardı. 

Hayatta kan bağının anlamını yitirdiği durumlar da vardır.

İşte o durumlarda insanları birbirine bağlayan bir “gönül bağı” ortaya çıkıyor ve onu ortadan kaldırmak hiç de kolay olmuyor çünkü o gönül bağı, hiçbir çıkar gözetmeksizin ortaya çıkmıştır.

Bir yerde çıkar yoksa ortak amaç vardır ve bir ömür boyu sürüp gider hem de her gün daha çok güçlenerek.

Yüce gönüllü insanlar bu hayatta çokça var ancak onlar yaptıkları iyilikleri, güzellikleri hiçbir zaman insanların gözleri önünde yapmazlar.

Amaçları gerçekten bir yüreğe dokunabilmek ve orada kendine küçük bir yer edinebilmek.

Çünkü bu hayatta yer alınabilinecek tek güzel yer birinin kalbidir.

Orası çalabın tahtıdır.

O tahta oturduysan eğer başke bir yere ihtiyaç kalmaz.

Montaigne’nin şu sözüne kulak verelim;

“İyilik etmesini bilmeyen insana, bilmiş olduğu başka şeylerden hayır gelmez.”

Yani, bu dünyadaki ünvanın, bilgi birikiminin hiçbir değeri yoktur. İyilik yapmayı bilmiyorsan o, senin omuzlarında bir yüktür.

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol