Yaşamda olduğu gibi ülkelerin gelişmişliğinde de doğrusal parametreler işlemiyor. Bunun en iyi göstergesini hepimize Merkez Bankası Başkanı Hafize Erkan’ın yapmış olduğu açıklamasında görülmektedir. Erkan’ın, Ahmet Hakan ile yaptığı söyleşi son günlerde okuduğum ve duyduğum en gerçekçi açıklama diyebilirim. Açıklamasında İstanbul’un Manhattan’dan daha pahalı olması nedeniyle yaklaşık 160 bin TL maaşına karşılık kiralayacak ev bulamayan Erkan, annesinin yanına taşındığını açıkladı.

Erkan’ın açıklaması Anadolu’da artık eskisi kadar geleneksel olmayan “içgüveysi” veya “gelinin kayınvalide” yanında oturmasını anımsatmadı mı hepimize…

Anadolu’da ekonomik açıdan yeterli bağımsızlığı olmayan evli çiftlerin geleneksel bağlılıktan ziyade ekonomik bağımlılık nedeniyle devam etmekte olan aile modeli denilebilir. Bu noktada ayrıştırılması gereken nedensellik ekonomik nedenlere bağlı olarak değil de, geleneksel bir arada yaşama pratiğinden olmamasıdır. Zira ekonomik açıdan evli çiftler bağımsızlığını ilan ettiklerinde evlerini ayırmaktadır.

Kendi ailemden bir örnek vermem daha anlaşılır kılacaktır sanırım. Geleneksel Anadolu kültürünü yaşatan aile evimizde babaannem, dedem, dedemin annesi, amcalarım, eşleri ve ilk çocukları bir arada yaşamışlar 1980’e kadar…Yaklaşık üç katlı ahşaptan yapılmış cumbalı evde kaba hesapla 15 kişi bir arada yaşıyorlarmış. Her birine ait oda ama aynı sofrada yemek yenilirmiş. 1980 sonrasında bu gelenek bozulmuş. Aile büyükleriyle bir arada oturma geleneğine tekrar dönüş zamanı mı geldi, ne dersiniz?

İspanyol Sosyolog, Hukukçu ve Ekonomist Manuel Castells “Kent Sınıf İktidar” eserinde, konutun eskiden ihtiyaç karşılama aracı olmadığını ağırlıklı olarak toplumsal ilişki aracı olduğunu vurgulamaktadır. Konuta erişmenin eşitsizliğinin temel nedenini gelir düzeyi ilişkisini: “Ekonomik ve toplumsal kaygılar yoluyla bir mülke ulaşmanın” her aşamasında ortaya çıkacağını, böylece konutun hem niceliksel hem de niteliksel bir ürün olduğu kadar toplumsal konumu ifade eden bir araç olarak gören bakış açısına dönüştürülebileceğini vurgular.

Gel gelelim İstanbul’un pahalılığına…Şu an kış aylarında olduğumuz için kira ve konut satışında iklime bağlı fiyatlarında bir esneme var.

Manuel Castells’in teorisine göre, üçüncü dünya ülkeleriyle gelişmekte olan ülkeler arasındaki eşit olmayan ilişkilere dayanan kentsel gelişme “bağımlı kentleşme” olarak tanımlanmaktadır: Azgelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerdeki kentleşme “Bağımlı Kentleşme” şeklinde oluşmaktadır. Catells, özellikle Batı kapitalizminin bu ülkelerdeki iktisadi ve kültürel yatırımları nüfus ve ekonomik etkinlikleri sürekli büyüyen kentler olarak örneğin: Kahire, İstanbul, Ankara, Meksico City, Bounas Aires vb… üzerinden ülkenin diğer bölgelerine yayılmakta olduğunu dile getirmektedir. Böylece bu kentler uluslararası kapitalizmin bölgesel istasyonu rolünü üstlenmiş oluyor. Mesela rahmetli Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın İstanbul’daki lüks otel ve gökdelen mimarisiyle yapmak istediği şey de bu süreci hızlandırmaktı. İstanbul’un Manhattan’dan pahalı olması gayet doğal hale gelmiş oldu. Pahalılıkta Manhattan’ı geçen konut ve gıda enflasyon fiyatlarının Anadolu’daki kentleri de İstanbul’a bağımlı olmaları nedeniyle aynı oranda olmasa da ordada artışlar kendini hissettirecektir. Bağlılıktan olmasa da bağımlılıktan eski gelenekleri yaşatma döneminin başladığını dile getirmiş olan Erkan: “Bir kişin 10 Evi Olmamalı. 10 Kişinin Bir evi Olmalı” derken, Platon’un Mağara Alegorisi gibi hep bir arada yaşayacağımız sıkılacak ekonomik kemerin ayak seslerini dinlemiş oldunuz…

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol