Her dilde farklı seslerle, kelimelerle ifade edilse de anlamı birdir “Anne” sözcüğünün. Kimsenin yapamayacağı fedakârlıkları yapmalarının en temel duygusudur. Hiçbir kitapta yazmaz anneliğin tanımı; o, sadece yaradan tarafından verilir bir kadına ama o duyguyu içinde barındıranlar da onu bir tanımın içine sığdıramaz. Her anne aslında kendi başına bir tanım olup çıkar karşımıza. Her evladın da anne tanımı farklıdır ve böyle olunca da anlamı en geniş sözcük oluverir insanın yaşamında.

Annelik; her inançta, her kültürde, her medeniyette ve her çağda kutsal kabul edilir. Bizim inancımızdaki kutsallığı ise ayaklarının altına serilen cennetle en güzel şekilde ifade edilmiştir Efendimiz (S.A.V.) tarafından. Bir evladın ödeyemeyeceği hakların başında gelir annelik hakkı. Ancak dedik ya onların öyle bir merhamet miras kılınmıştır ki yüreğine yaradan tarafından, evlatları ne yaparlarsa yapsınlar haklarını helal ederler, koşulsuz şartsız...

Bir aileyi ayakta tutan en temel varlık annedir. Annenin olmadığı bir aile dağılmaya mahkum olmuştur her vakit. Çünkü onun yaptığı fedakârlığı başka kimse yapamamıştır çıkarsızca. Ailenin direği baba olarak adledilse de o direğin dimdik ayakta kalmasını sağlayan ise bir annenin varlığıdır. İnsanın sığındığı en büyük limandır o. Yürümeye başlarken elini tuttuğumuz ilk kişidir. Biz düşmeden bizi tutan, bizimle ağlayıp bizimle gülen, bizimle nice uykusuz geceler geçiren kişidir o. Bir çocuğun ağlarken “anne” demesi bile onun ne kadar kutsal olduğunu bizlere anlatmaya yeter bence. Yaşınız kaç olursa olsun onların gözünde hep o  gözünden sakındığı küçük çocuksunuzdur, o kadar savunmasız, o kadar masum...

Onlara verilen değerin karşılığına denk gelemez alınan hiçbir hediye. Hiçbir maddiyatla ölçülemez onların kıymetleri. Bazen alınan bir çiçek, bazen ellerinin öpülüp alna konulması, bazen küçük bir tebessümle boynuna sarılmak yani kısacası hatırlanmak ve kıymetli olduklarının hatırlatılması onlara verilen en güzel hediyedir. Zaten onların gözü de fazlasında değildir. Tek istekleri “vefa”dır...

Şair demişti ya;

“Ne cenneti merak ediyorum ne cehennemi

Çünkü

Ben annemi gülerken de gördüm ağlarken de”

Bir depremde enkaz altında kalan annenin önce çocuğunun kurtasılmasını istemesi, kendisinin de aç olmasına rağmen eline geçen bir lokma ekmeği bile çocuklarına pay etmesi, soğuk günlerde kendisinin de üşümesine rağmen üzerindeki battaniyeyi çocuklarının üzerine örtmesi ve bunun gibi daha nice davranışları yaptıran annelik duygusundan başka bir şey değildir. Hem de karşılıksız bir şekilde. 

Mayıs ayının bir gününe sığdırılmış olsa da “Anneler Günü” adı altında, onları her vakit hatırlamak bizlerin asli fazifelerindendir. Bir güne sığdırmamalıyız onlara olan sevgimizi ki unutulmamalıdır ki;

“Bizleri çıkarsız seven tek kişidir.”

Bir kız evladının sırdaşı, yoldaşıdır; bir erkek evladının ilk sevdasıdır, gördüğü güzelde aradığı kişidir belki de. Sevginin en saf hali ondadır. 

Her hanenin içine doğan güneştir. Onun kaybolduğu evler bir loş karanlığa bürünür. 

O yüzden evlerimiz loş karanlığın en zifiri haline bürünmeden her vakit sevgimizi onlara gösterelim. Bu sevdamızı ve özellikle vefamızı bir güne sıkıştırmayıp bütün günlere yayalım... Sevmek abartma sanatıdır ve lütfen bunu biraz da olsa abartalım...

ANNEME

Saçlarından salıncaklar yapar

Ninilerin en güzelini söylerdin

Gecenin leylinde asılı kalırdı sesin

Bense rüyamda kokunu duyardım

Kızgınlığın geçici, sevgin daimidir

Hiddetinden merhametine sığınırdım

Dizlerin, uğradığım en güvenli liman

Sevgin ise en katıksız azığımdır

Ağlayınca cehennemi gördüm

Gülünce cenneti gözlerinin karasında

Sarıp sarmala, bırakma beni anne

Öpsem ayaklarını girer miyim cennetine

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol