Bazı tarih vardır ki yıllar önce o tarihte yaşanmış güzellikler varsa, her yıl o tarihte aynı duyguları yeniden yaşarız.

Bazı tarih de vardır ki o tarihten birkaç gün öncesinde sıkıntı basar, durgunluk his edilir, o tarihte de talihsiz olay beyinde, yürekte saniye saniye işlenirken, acıyı tekrar tekrar yaşarız. Film şeridi gibi geçmiş kötü olayı yaşarken, yüreğimizde acıyı hissederiz.  

Çünkü ilk anda insanın yaşadığı şokun şaşkınlığı, geçmişte yaşanılan dramın enine boyuna düşünülmesi, sonradan görülen vahim tablo bütün acı gerçekliğiyle gözler önündedir.

İşte öyle bir tarih 24.Ocak 2020 Saat 20.55…

Elazığ bir depremle sallanmıştı.

Aslında sallanmak da ne kelime…

Allah’ım kıyamet denilen gerçeğin kendisi miydi? Provası mıydı?

Dışarıda sosyal bir alandaydık, dış kapıya 5-6 metre uzaktaydık,  kabanımız, çantamız elimizde, çizmemiz ayağımızda, sokağa çıkmaya hazır durumdayken dahi yerimizde dona kalmıştık.

Ayağa kalkmıştık, ama adım atamamıştık.

Isınmayı sağlayan tavandan ısıtmalı sistemde kullanılan borulu radyant ısıtıcılar metal oldukları için çıkardıkları sesten başımıza neler düşecek diye bakmış, bunlar düşse bir de yanarız diye düşünmüş, ama iki adım atamamıştık.

O nedenle büyük sarsıntılarda hareket edilemeyeceğini yaşayarak öğrenmiştik. Sanki cam kavanoz içerisinde etrafımızda her şey kayıyordu.  

İki gün önce o soğuk gecenin, korku dolu gecenin, sabahı zor olan gecenin, aile bireylerinin haber alabilmek birbirlerine telefon ile zor ulaşılan geceyi, sabaha kadar uyumadan ambulans siren seslerini duydukça “eyvah” dediğimiz, TV kanallarına haber alabilmek için kilitlendiğimiz, her geçen dakika tablonun daha kötüleştiğini, insanların çaresiz bakışlarla enkazın altında çıkarılacak canları beklediklerini, bazen ölüm sessizliğini, bazen yerini ellerini dizlerine vurup feryat edip ağlaşanları, dizlerinde derman kalmamış kenarda çaresiz oturup başını ellerinin arasına alıp ağlayan hemşerilerimi, yardım için koşturan AFAD ve diğer kurtarma ekiplerinin çalışmalarını, enkaz altında gelecek sesi yukarıda nefes almadan bekleyen başta ailesi ve kurtarma ekibinin bakış ve duruşlarını görürken, izlerken ne hissettiysek o talihsiz gecenin yıldönümünde aynı duyguları yaşadık.

41 can toprağa girdi. Kalan yakınları o acıyı 365 gündür yaşıyorlar, ömür boyu da yaşayacaklardır.

Allah tekrarını yaşatmasın inşallah.

Bir yıldır konteynır evlerde, yani yaklaşık 20- 25 metrekare alanda bir ailenin yaz sıcağını, kış soğuğunu geçirmesi elbette biliyoruz ki zor, hem de nasıl zor.

Evde üşüdüm derken ilk aklıma gelenler dağda nöbet tutan güvenlik güçlerimiz, evsizler, böyle çadır ve kentlerde yaşayanlar olunca kendimi suçluyorum.

Acımız taze, yaramız kabuk tutmadan daha da derinleşiyor.

Deprem memleketimizden maddi manevi çok şey götürürken, deprem Covid 19 da gelince bütün dünyanın çektiği sıkıntı üzerine deprem mağduriyeti sosyal dengeyi ciddi anlamda bozdu.

Özellikle orta ölçekli esnaf bir yıldır cepten yiyor.

Hazır para çok çabuk biter. Örneğin; Mustafa Paşa Mahallesinde hemen hemen bütün apartmanların alt katları iş yeri iken, ekmek tekneleri yerle bir oldu.

O esnaf bu depremi kim bilir kaç katı yüreğinde yaşadı.

Hazır açık olan bazı iş yerleri de eski çıtayı yakalayamıyorlar.

Çünkü alım gücü düştü.

Ayrıca pandemi süreci insanlar evlerine kapattı.

Gıda dışındaki ihtiyaçlar minimum düzeye indi. İnsanlardaki mutsuzluk, tedirginlik keyfi alış verişi zaten gıda dışında tüketimi kısmen azalttı.

Geri iadeli kredilerin ödeme zamanı yaklaştıkça esnaf kara kara düşünmesin de ne yapsın.

Devlet tarafından her ay verilen 1000 lira para neye derman olsun.

Deprem sonrası Elazığ tam bir şantiye görünümündeydi, halen de devam ediyor. 7 ayda bitirilen başta Dilek Sitesi 9 blok 179 dairesi ile sakinlerine teslim edildi.

Şehrin kuzeyinde, güneyinde, doğusunda TOKİ toplu yapılara başladı, hızla hala devam ediyor.

Hali hazırda konutlarının yapılmasını bekleyen bazı sakinler tedirginler.

Çünkü çıktıkları evler yaklaşık 140 metrekare büyüklüğündeyken, teslim edilenler 2+1 ve 3+1 büyüklüğündeki evler 90 – 120 metrekare arasında yapıldı.

Tabii ki kalabalık aileler için yeterli alan olmadığı eleştirilerini, plan eleştirilerini sıkça duyduk.

Tabii ki aile yaşantılarının olacağı çatı altında buluşmanın da mutluluğu var.

25.01.2021 Pazartesi günü Sayın Cumhurbaşkanımız ve bazı bakanlar depremin yıldönümü nedeniyle Elazığ’ımıza teşrif ettiler.

Ne güzel bir andı aslında tabiri caizse “doktor hastanın yanına gelmişti”.

Basında takip ettiğimiz kadarıyla Sayın Cumhurbaşkanımıza sadece teşekkürler yağdı.

Tabii ki güzellikler de vardı, tabii ki teşekkür edilecek ama bu şehrin sorunu hiç mi yoktu?

Basında yine gördüm ki bazıları mümkün mertebe merkezde fotoğraflarda objektife girecek şekilde yer seçmeye çalışıyordu.

Cumhurbaşkanımızın gelişi bilmiyorum ne kadar değerlendirilebilindi?

Avantaja çevrilebildi mi?

Yazıkonak’ta yapılan binalar ferah ferah yerleştirilmişti.

Orada anahtar teslimi yapılınca, bırakılan intiba çok iyi oldu.

Tabii ki sokak araları Sayın Cumhurbaşkanına gösterilemezdi.

Havadan kuşbakışı manzara da güzel görünüyordu.

Halen yıkımı gerçekleşmeyen ama harabe evlerin madde bağımlıları için barınma yeri olmaları, mahalle sakinleri için tehlike saçtıkları acaba bakanlara duyuruldu mu?

Gerçekten takdir edilen bir proje olan İpek Yolu Uluslararası Çocuk ve Gençlik Çalışmaları Merkezinin açılışı gerçekleştirildi.

Elazığ için ne güzel bir eser.

Emeği geçenlere minnettarım. Doğrusu açılış konuşmalarında ilimizi temsil eden il bürokratlarını da görmek isterdim.

24 Ocak tarihinde Elazığ Müftülüğü Diyanet İşleri Müdürlüğü tarafından o gün vefat edenlerin ruhuna mevlitler, dualar okutuldu.

Acaba İl yönetimi depremde cesetlerin çıkarıldığı binaların önlerinde veya ortak yerde vefat edenlerin yakınlarını da davet ederek bir anma töreni ve dualar yapılamaz mıydı?

Yaşama veda edenlere Allah’tan Rahmet, yakınlarına da tekrar başsağlığı diliyorum.

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol