Sevdanın yükünü taşımak kolay mıdır?

Herkes talip olabilir mi ona?

Ona bulaştın mı bir kere paklanmak nafile. Yer ve zamam fark etmeden peşin sıra gelip durur. Aslında gelmez de sen onu zaten götürürsün gittiğin yere.

Bazen bir yağmur damlasının avuçuna gelip konması, bazen yaprağın düşmek için dalından sonbaharı beklemesi, bazen kokladığın gülün içine çektiğin kokusunda, bazen seher vahti pencerene konan kuşların insana dokunan o cıvıltısı, bazen radyoda çalan bir türkünün en sıradan ama derin manalar saklayan bir cümlesi, bazen bir tren garının peronundaki o tarif edilemez soğukluk, bazen gurbette cüzdanın arasında kalan solmaya yüz tutmuş bir fotoğraf, bazen bir otobüs terminalinin o kalabalığının içindeki yalnızlık, bazen gökyüzünün uçsuz bucaksız maviliğinde saklanmış hayaller, bazen bir şiirin son dizesinde, bazen kışın en soğuk gecesinde, bazen bir söğüdün o serin gölgesinde gelip hatırlatır kendini sana...

Her şeyin ve hatta duyguların bile hızla tüketildiği bu çağda yüreğindekine bağlı kalabilmek, büyük erdemlerden sayılmalıdır bence.

Her şeyin bir doyum noktası vardır ki hayat da bir yerde noktalanacaktır elbet ama geçen yıllara neler sığdırabildiğindir aslolan. Sevdanın da çeşitleri vardır. Memleket sevgisi, anne sevgisi, baba sevgisi, evlat sevgisi...

Bunların kayıpları sonrasında fark edilir onlara duyulan sevginin büyüklüğü. Zaten hep kaybettikten sonra anlaşılmaz mı kıymeti gidenin? Ne kadar kıymet bilinse de her gidenin bıraktığı acı ona yüklenen anlamla eşdeğerdir. 

Düşünün biraz....

Birçok kişinin yaşamak istediği bir hayatı sürdürdüğünüzü, Maddi anlamda hiçbir sıkıntınızın olmadığını...

Ama yolunuza yoldaş, gönlünüze sırdaş olanın bir gün sizi bu güzellikler içerisinde bırakıp sonsuzluğa doğru yol aldığını. 

Ve sorulan soru şu; 

“Şimdi ne olacak?”

Biriktirilen onca anı ve güzellik ne olacak peki?

Buna benzer bir olay yaşamış birine benzer bir soru sormuştum yakın zamanda.

Ancak aldığım cevapla birlikte sorduğum sualin ne kadar ağır olduğunu anlayabilmiştim.

“Çocuklardan olmasa her şeyi bırakıp çoktan dönmüştüm buralara ancak onlar elimi kolumu bağlıyor.

İsyan etmek değil ama sokağa çıktığımda başkalarının ailesiyle gezip dolaşmasına şahit olduğumda ‘Neden?’ diye başlayan birçok soru takılıyor aklıma...”

Cümleler belki daha fazla çıkacaktı gizlendikleri acıların arasından ama boğazına gelip oturan ve kalkmaya niyeti olmayan o düğüm sözlerini tamamlamasına izin vermedi. 

Zaten o andan sonra hiçbir söz tercüman olamazdı onun duygularına. Gözleri bir süre dalıp gitti uzaklara... 

Soru her ne kadar uçup gittiyse oradan onun devamında gelen cevap asılı kaldı öylece havada...

İşte o duyguya sebep yitirilip gidilene duyulan sevdaydı.

Her şeyi bırakıp gelmek belki de anılardan kaçmaktı...

Sevda hak edilene emanet edildiği vakit o yürek toprak olana kadar en kıymetli yerde muhafaza edilir her ne kadar arada kanatsa da kabuk bağlayan yarayı...

Size verilene ya layık olmaya çalışın ya da onu verdiğiniz kişinin buna layık olduğuna emin olun;

“Kıymet bilmeyene verme sevgini. Ziyan edilir, vefasızlığa uğrar gönlün.” demişti Neşet Ertaş.

Ne ziyan olsun sevgin ne de gönlün uğrasın vefasızlığa.

Mecnun onun için düştü çöllere, Züleyha onun için vazgeçti tahtından.

Aşkın ve sevdanın kıymetini unuttuğun vakit hatırla bu büyük aşıkların nelerden vazgeçtikleri ve tüketme onu boş yere...

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol