“Gözlerde yaş yoksa ruh gökkuşağına sahip olamaz.”

Bu söz ne kadar naif ve huzur verici.

Bunu ancak hayata birçok anlam yükleyen, ona gerektiği değeri veren ve insanın ruhuna dokunabilenler söyleyebilir.

Sözlerine son derece hayran olduğum ve her defasında kendi penceremden açıklamaya çalıştığım Kızılderili’lere ait o güzelim atasözlerinden bir tanesidir bu da...

Gökkuşağı nasıl ki o rahmetin toprakla buluşmasından sonra ortaya çıkan güneşle birlikte göğün mavisini bir renk karnavalına çeviriyorsa, yürekten gelen ve kirpiklerden akıp yanaktan süzülen o gözyaşları da kişinin ruhunda rengarenk çiçekler açtırır.

Süzülen her damla ruhtaki kiri pası alıp götürür.

Ancak dökülen her gözyaşı temizlemez ruhun karasını.

Onlar merhametin birer timsali olarak dökülmeli o gözlerden.

Timsahi değil, insani yaşlar olmalı dökülenler.

Elbette gözden süzülen yaşların dökülmesinin çeşitli sebepleri vardır.

Bir mezarın başındayken dökülmesinin sebebi gidene duyulan özlemdir, koşarken düşüp dizini yaralayan bir çocuğun dökülen yaşları o anki canının acımasıdır, bir annenin ve babanın evinden gelin ettiği kızlarının ardından gözleri ıslatan yaşların sebebi gözlerinden sakındıkları evlatlarının kanatlanıp yuvadan uçmasıdır, eski fotoğraflara bakan birinin yanaklarını mesken tutan yaşların sebebi geçmişte bırakılan güzellikler ve onlara duyulan hasretliktir, bazen radyoda çalan bir şarkının içe işleyen sözleridir buna sebep...

Daha çokça sebep vardır elbet ama o an dökülen her damla aslında yüreğe düşen rahmete denktir.

Toprak, üzerine düşen her damlanın alta doğru sızmasıyla kendine gelip yeniden canlanır. Yürek de o yaşlarla beraber kuruyan ve merhamete hasret halini ancak huzura erdirir. 

Gözünden yaş akmayan bir yüreğin dilinden de merhamet sözleri dökülmez.

Ruhumuzu saran o kara bulutların dağılıp da bin bir renkle buluşmasını sağlamak için önce içimize tohumu atılan merhameti yeşertmemiz lazım.

O yeşerdikçe üzerinde çiçeklerin her türlüsü açar ve kokuların en güzeli yayılır ortaya dilimizden dökülen sözlere bulaşarak.

Sonra bülbüller şakıyıp durur orada açılan her gülle beraber.

Tomurcuk olan her gülden sonra yeni şarkıları dökülür onun dilinden cenneten çıkıp gelmişçesine.

Sadece gözyaşı dökerek de açılmaz elbet de o çiçekler.

Birinin yaşını silmeye çalışmak ve onun acısına ortak olmak ya da içindeki yaraya merhem olmak da sebep olabilir ruha gökkuşağını yansıtmak.

Dostun derdiyle dertlenmek vicdanını ve merhametini kaybetmeyen gönüllerde bulunan bir erdemdir.

Bir yürekte merhametle beraber ortaya çıkan gökkuşağının renklerini kişinin kurduğu cümlelerden de anlayabiliriz.

O konuştukça ruhuna huzur dolar insanın.

Sözlerin ne kadar da güzel anlamlar barındırdıklarını onlar yan yana geldiğinde anlar, onu duyan herkes. 

Bu dünyanın kahrını çekmenin temel şartıdır bence ruhun doyurulması ve huzura kavuşması.

O da ıslanmalı bir yağmurun altında yürüyen bedenle beraber.

Islanmalı ki süzülüp gitsin üstündeki is karası düşünceler ve aslına dönüp cennet kokmalı dilden dökülen sözler.

Yağmurunuzu yüreğinizde taşıyın ki gökkuşağınız eksik olmasın hiçbir vakit!

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol