Bu yalan dünya için bir son olsa da sonsuz ve gerçek yaşam için bir başlangıçtır aslında.

“Her başlangıç bitişe geberi.”

Bu, yaşanılan topraklardaki en geçerli cümlelerdendir. Etrafınıza bakınca çok rahat bir şekilde fark edebilirsiniz.

Gün doğar ve tekrar dağın ardına varmak için yol alır, bir çiçek açar baharın güzellikleri içerisinde ancak o da solacağı günü bekler durur tüm ihtişamıyla. Ay doğar, gün aydınlanıncaya kadar yol alır ve kaybolup gider kendi kuytu karanlığına. Yıldızlar, güneşin yokluğunda ay’a eşlik eder her fırsatta taa ki güneş tekrar ortaya çıkıncaya kadar...

Yani ne varsa yaşama dair canlı veya cansız, bir başlangıçla birlikte bir sona da mahkumdur. O sona doğru giderken geride ayak izleri kalır zamanın üzerinde. Bazılarının kumsalda bırakılan bir iz misalidir, dalgalar vurdukça siler götürür ardı sıra. Bazılarının çölde bırakılan izler gibir. Bırakılan her ayak izi bir fırtına ile yok olur hatırlanmamacasına.

İnsanların, yaşamları boyunca bıraktıkları eserler, söyledikleri sözler, dokunabildikleri gönüller, tutabildikleri eller... Hepsi onun bu hayatta bıraktığı izi sayılır. Eğer bunları birinin gönlünde bırakılabilmişse ne bir dalga ne bir rüzgâr silip yok edebilir onu kolay kolay.

Kişi, sevdiklerinin hep bıraktığı izleri saklar durur en mahreminde. Elinde bir mum ışığıyla geçmişin karanlığında çıkar yolculuğa. Çıktığı bu yolculukta yalnızdır daima. Çünkü bırakılan izlerin anlamı saklıdır sadece onun ıssızlığında. Hepsini teker teker yad edip hatırlayınca yüzüne iki zıt duygu gelip konuverir.

Yanağına gelip konan tebessüme eşlik eden nemli kirpikleri vardır ve ikisinin de ortak duygusu hüzündür. Tebessüm, yaşanılan güzelliklerin o güzel hatırası için, canlandırdığı tarif edilemez duygular içindir; nemli kirpikler ise o günlerin geride kalıp da tekrarının imkansızlığı karşısında kendisine teselli diye seçtiği yârenidir.

Herkesin yapılan bu yolculukta aradığı ve bulmaya çalıştıkları farklıdır. Kimisi ilk kahramanı ve ilk aşkı olan babasının koruyuculuğunu, kimisi cennetinin anahtarı olan annesinin sıcacık merhametini, kimisi bakmaya doyamadığı evladının kokusunu, kimisi gönlüne düşen ilk sevdanın sahibini, kimisi her zorlukta yanında olan dostunun samimiyetini, kimisi aynı sofrayı paylaştığı kardeşini yarenliğini, kimisi kendine rehber olan öğretmeninin yol gösterici ışığını...

“Ölürse tenler ölür canlar ölesi değildir.”

Yunus Emre, bu sözünü asırlar öncesinden söylemişti ve bu söz dünya döndükçe anlamını zamana emanet ederek yaşatacaktır. İşte beden elbet bir gün geldiği  yere dönecek ve toprak olacak. Ancak bıraktığı isim, güzel duygular onun sevdiklerinin kalbinde sonsuza dek yaşayacaktır hem de hiçbir vakit eskimeden. 

Hatırlamak akılla yapılan bir eylemdir fakat asıl unutulmayanlar yüreğe kazınanlardır. Akıldakiler bir gün silinip giderken yüreğe işlenenler orası toprak oluncaya kadar yaşayıp gider.

Son nefes verilinceye kadar akıllarda değil yüreklerde yer edinmeye çalışın, o zaman o yürek attığı müddetçe sizler de var olacaksınız gökkubbenin altında!

Dönüp içinize bakın! Orada kimlerin ayak izleri varsa sonsuza dek yaşatacağınız kişiler onlardır aslında. İzler silinip gitse de anlamı yok olmaz hiçbir vakit.

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol