Gündüzleri, karanlığın zindanlarına hapsetmeye çalıştılar o gün gece yarısına varmadan.

Ama bu ülkenin evlatlarının vatan sevgisinin ne kadar büyük olduğunu, iman dolu serhadlerinin nasıl dolup taştığını unutmuşlardı.

Çiğnetmemişti ataları bu vatan topraklarını şimdi onlar da çiğnetmeyecekti. 

Karanlığa karşı koyan ve ona ilk direnen bir Ömer’di  asırlar öncesinden gelmiş gibi.

Bir canı vardı ki o da emanetti yaradandan, eğer günü geldiyse çekinmeden teslim edecekti onu.

Hiç tereddüt etmedi bile karşısında dikilen ruhsuz bedenlerin gözlerine bakarken.

Belinde silahı vardı,göğsünde imanı, yüreğindeyse vatan aşkı.

Ruhlarını satanlara karşı dimdik duruyordu.

Bu yoldan dönüşün olmayacağını biliyordu, şehitlik vardı sonunda.

Önce o sıktı “teslim ol!” diyenlere ve tam alnından vurdu.

Oradan kan değil simsayah bir şeyler aktı.

Sonra tam 30 kurşun isabet etti vücuduna.

Orada yürüdü şehadete bedeninde otuz kurşunla.

Her bir kurşun için bir melek havalandı cennetten yanına.

Onu alıp komşu eylediler peygambere.

Vatanı için gözünü kırpmadan yürümüştü o karanlığa ve sonunda çevirmişti aydınlığa.

Bir Ömer ölmüştü o gece ama nice Ömerler vardı geride daha...

Bazen bir kahraman çıkar, herkesin içinde bir yerlerde gizli olanı ortaya çıkarmak için. 

O gece de öyle bir geceydi.

Bir Ömer çıktı önce o bayrak yere düşmesin diye, sonra Mustafa, İlhan, Erol, Mehmet ardı sıra sahip çıktı bayrağına ve düşmanın karşısında siper etti gövdesini kurşunlara, tanklara...

Sonra Kübra, Gülşah, Seher, Cennet çıktı yüreklerindeki sevdayı ortaya çıkararak.

Bu vatanın sahiplerinin kimler olduğunu gösterircesine elden ele devrettiler al sancağı geriden gelenlere.

Onlar,

Kiminin babası

Kiminin annesi

Kiminin ağabeyi

Kiminin ablası

Kiminin komşusu

Kiminin eşi

Kiminin sevdalısı

Kiminin oğlu

Kiminin kızı...

Ancak hepsi de bu vatanın birer evladıydı.

Taşıdıkları her hangi sıfat ise onu geride bırakıp gittiler.

Hepsi bu cennet vatandan kanatlanıp gerçek diyara uçup gitti.

Bir insana yakışabilecek en güzel sıfat ile “Şehitlik”

Onlar değil mi bu topraklar altında kefensiz yatan binlerce vatan evladının arasına katılan ve öldükçe dirilip tekrar tekrar ölmek isteyen.

Minarelerden sâlâlar yankılanıyordu semada birbiri ardına.

Bir ölünün ardından okunurdu ama o gece herkesi vatan uğruna şehitliğe çağırıyordu.

Gencinden yaşlısına herkes yollara düştü.

O gece herkesin yaşı denkti birbirine.

Hepsi de cennet yaşlarındaydılar.

Evlerinde olup da haberi duyanlar abdestlerini kuşanıp çıktılar.

Zaten dışarıda olanlar camilerin avlusundaki şadırvanlardan kuşandılar abdestlerini ve hep birlikte yürümeye, koşmaya başladılar karanlığa karşı.

Hiçbiri geri dönmeyi düşünmüyordu aydınlığa kavuşmadan bu topraklar.

Beli iki büklüm olan ninenin sırtında bayrak, elindeki bastona dayanarak zar zor yürüyen dedenin sırtında bayrak, telefonla evdekileri arayıp helallik isteyen bir babanın sırtında bayrak.

Anasını babasını geride bırakıp meydanlara koşan evladın sırtında bayrak ve daha niceleri...

Hepsin sırtında bayrak, göğüslerinde iman ve yüreklerinde vatan...

Öyle direndiler karanlıktan aydınlığa...

Elbet şafak sökecekti...

Hiçbir şafak böyle anlamlı ve güzel değildi...

Sonunda güneş doğmuştu koyu karanlığın üzerine.

Bu topraklar üzerine tekrar doğsun diye güneş, niceleri vazgeçmişti tendeki canından.

Bugün o isimleri unutursak yarın başka isimler ortaya çıkacaktır ama ne o isimler ne de o gece unutulmamalı.

Yoksa şafaklar karanlığa dönüşür tekrar.

Ömer, Mustafa, İlhan, Erol, Mehmet, Kübra, Seher, Cennet, Gülşah ve daha niceleri...

Onlar ki geceyi şafağa erdirdiler.

Her gecenin şafağında hatırlayın, her sâlâda, her dua hatırlayın onları. 

Rabbim mekanlarını cennet eylesin....

Böylesi bir geceyi tekrar yaşatmasın...

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol