Halk arasında sıkça kullanılan ve artık neredeyse deyimleşen bir söz vardır: 

“Böyle insanlar kaldı mı ya!”

Böyle insanlar dedikleri de artık unutulmaya yüz tutmuş ve çoğu insanda kırıntısına bile rastlayamadığımız “iyilik” kavramını yüreklerinin bir köşesinde taşıyan ve yeri geldiğinde çekinmeden onu ortaya koyabilen kişilerdir.

Çünkü yapılan iyilik her neyse Allah rızası için yapıldığından ulu orta söylenmez.

Bu defa “Böyle insanlar” Ankara’da karşımıza çıktı.

Büyük şehirlerin o yalnızlaşan kalabalıkları arasında gizlemişler kendinilerini kimsenin haberi olmadan.

Kapanma sürecinde eve tıkalı kalan çocuklarını sonunda gevşeyen tedbirlerden sonra sokağa çıkarıp biraz olsun hava almasını ve o kasveti üzerinden atmasını sağlamak için akülü arabaya bindirip küçük bir şehir turu havasında sokak aralarında dolaşmaya başlamışlardı. Minik yavru arabasıyla yavaş yavaş ilerlerken ebeveynler de onun peşi sıra yürüyorlar.

Mutluluklarıysa aralarındaki mesafeyi dolduruyordu...

Hayat , herkese aynı şartları sunmuyor maalesef.

Kimileri dört duvar arasında sıkılır, kimileri de o dört duvar arasında dinlenmeye hasrettir.

Güneşin doğuşuyla adımlar kaldırımları onu kovalarcasına.

O dağın ardına dinlenmeye çekilince ancak evine döner.

Sonra gecenin karanlığını üzerine çekip uyurlar erkenden.

Çekirdek aile çocuklarının sokak aralarında can sıkıntısını gidermeye çalışırken başka çocuklar ise kendi ekmek kavgalarında hayatla mücadele etmeye çalışırlar. İki kardeş çöp konteynırlarından kağıt toplayarak ailelerinin geçim mücadelesine katkı sağlamaya çalışıyorlardı.

Hayat onları erken yaşta kocaman insana dönüştürmüştü.

Ama bedenen her ne kadar dik durmaya çalışsalar da içlerinde oyuna hasret kalan “çocuk” hiç büyümeyecekti...

Kağıt toplayan iki kardeş o çekirdek aile ile karşılaşmıştı bir köşebaşındaki çöp konteynırının yanında.

Kırmızı renkli olan akülü araba gözlerine çarpınca o güneşin altında, kağıt toplamayı bırakıp utangaç bakışlarıyla onu izlemeye başladılar.

Saflık, çocukların yüzündeki en güzel duygudur ve her hareketlerinde hissedilir.

Çocukların o hâlini gören ve kendisi de bir baba olan o koca yürekli adam, çocuğunu araçtan indirip annesinin kucağına verdi. Sonrasındaysa o iki kardeşi sırayla akülü arabaya bindirip sokakta dolaştırmaya başladı.

Arabaya binen çocuklar, sanki bir kuşun kanadında maviliklerde uçuyorlardı sevinçten. Küçük yüreklere dokunmak sevapların en büyüklerindendir.

Bir yetimin başını okşamak yüce bir davranıştır bizim inancımızda Peygamber efendimizin(S.A.V) sözüdür, kaldı ki imkanlarımız dahilinde onlarla bazı şeyleri paylaşmanın yüceliği ölçülemez bile.

Yüzlerine bulaşan tozun toprağın arasında bir çiçek gibi açan gülümsemeleri dünyadaki çok şeyden daha değerlidir.

O kağıt toplayan çocuklar büyüyecek elbette.

Okuyup güzel bir meslek sahibi olacaklar.

Daha güzel kıyafetler giyinip daha güzel ve lüks araçlara binecekler belki de ama o gün bindikleri o kırmızı akülü arabanın damaklarında ve ruhlarında bıraktığı tadı her zaman hatırlayacaklar.

Onların yüreklerine dokunan o eller gibi dokunacaklar başkalarının yüreklerine.

Zaman geçse de kimse pek bilmese de “Böyle insanlar” hep var olacak bir yerlerde!!!

Onları ararsanız bir bakın isterseniz aynaya, onlardan biri neden siz olmayasınız ki!!!

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol