Evet, bir 24 Kasım tarihi yine geldi. Öğretmenlik mesleğinin önemi anlatılacak, mesajlar, kutlamalar ile gün dolacak.

Mutlaka o gün anılmak da çok anlamlı ama öğretmenliğin anlamını yaşayan bilir ve bir ömre güzel anılar yükleyerek yayılır.

24 Kasım 1928 yılında Gazi Mustafa Kemal Atatürk Millet Mekteplerinin Başöğretmenliğini kabul etmişti.

Ülkemizde de 1981 yılı Atamızın Doğumunun 100. yılından beri 24 Kasım tarihi öğretmenler günü olarak kutlanmaktadır.

Öğretmenler günü farklı ülkelerde farklı tarihlerde kutlanmaktadır. Örneğin; Arap ülkelerinin birçoğunda 28 Şubat tarihinde, Hindistan’da 5 Eylül, İran’da 2 Mayıs, Azerbaycan’da 5 Ekim günü, Malezya’da 16 Mayıs tarihlerinde kutlanmaktadır.

Birçok ülkede UNESCO tavsiyesiyle 1994 yılından beri öğretmenler günü kutlanmaktadır..

Öğretmenlik mesleği sevdadır, fedakârlıktır, ulvidir, insanı sevmektir, insana yatırım yapmaktır, öğrencisine anne –baba – abla – ağabey olmaktır, öğrencisini tanıyabilmektir, öğrencisinin yıllar sonra şekillenmesinde azıcık da katkısı olacağını düşünerek mutlu olmaktır, ilerleyen yıllarda eski öğrencisini görünce gözlerinde mutluluk ve heyecanın görünmesidir, onlar ile gurur duymaktır.

Her anne-baba çocuğu için eğitmenlik yapar.

Bazen öyle hal alır ki ebeveynin söylediklerini dikkate almayan çocuk aynı konuyu öğretmeninden işitince daha önemli oluyor.

Öğretmenin söylediğine hem kural hem de güven penceresinden bakar.

Yaklaşık 40 yıllık eğitimci kimliğimle eğitimin her kademesinde çalıştım.

Kendi isteğimle ayrıldığım her okulda çok anlamlı, güzel anılar biriktirerek ayrıldım. Milli Eğitimde hem idarecilerim hem de bütün personel ve velilerim ile ahenk, saygı, sevgi çemberinde çalıştım.

Daha 20 yaşındaydım.

O devrin Milli Eğitim Müdürü evimize yakınlığı nedeniyle Atatürk Lisesine tayinimi yapmak istemişti, ancak ben çok istediğim okul olan Mezre Ortaokulu’nu tercih etmiş ve orada matematik öğretmeni olarak göreve başlamıştım.

O yıllarda Elazığ’ın koleji Mezre Ortaokulu imajı vardı.

O kadar güzel bir ortamdı ki okul müdürümüz rahmetli Fethi Tarakçı, müdür yardımcılarımız (Gülseren Aksoy hocam), kıdemli öğretmenlerimiz ki şu an aklıma gelen isim rahmetli Nihat Muratoğlu (babamın arkadaşı) hocam, Ahmet Bulut hocam, Aysel Bulut hocam, Hadi Önal hocam, Enver Gürgözeler hocam, İrfan Türer hocam her alandan genç ve kıdemli öğretmenler o kadar güzel anılar biriktirdik ki…

Bizim zamanımızda mesleğimizin 1. Yılında aday öğretmenliğimiz kurulda görüşülür, adaylık kaldırılır veya uzatılırdı.

Biz üç öğretmenin aynı gün görüşülmüştü.

Dışarıda heyecanla sonucu nasıl beklediğimizi unutamam.

Çünkü geçmiş yıllarda adaylık kaldırılmayan arkadaşlarımızın olduğunu duymuştuk.

Mesleğimi her geçen gün daha çok seviyordum.

Bir de tercih edilen öğretmen olunca, sanırım onun keyfi başka olmuştu.

Hatırlıyorum üniversitedeki hocaların çocuklarının çoğunluk olduğu bir sınıfa velilerin ismen beni matematik dersine girmemi istemeleri üzerine, o zamanki müdürümüz o sınıfı da almamı istedi.

Evet, yüküm artmıştı, ama mutlu da olmuştum.

Eşimin yurtdışında doktora çalışmaları nedeniyle çok sevdiğim mesleğimden ve okulumdan istifa etmemem için o zamanki müdürümüz Hadi Önal müdürümün bütün kapıları zorladığını biliyorum. Milli Eğitimde kısa süre çalışsam da aile dayanışması içerisinde çalıştığımızı biliyorum.

Üniversite’de uzun süredir görev yapıyorum.

Sanırım şansımdan yine çok kaliteli ortamda yıllarım geçti, dekanlarım, yüksekokul müdürlerim, bölüm başkanlarım, mesai arkadaşlarım ile diyaloglarımız içten, samimi olunca, göreve de pozitif yansısı oldu.

Üniversitede de sadece ders verip odaya çıkmanın eğitimciye uygun olmadığını düşündüm ve savundum.

Ailelerinden uzakta okumanın sıkıntısını maddi ve manevi anlamda yaşayanları görebildiğimiz kadar görüp onlara hissettirmeden boşluğu doldurmanın da biz hocalara vazife olduğunu benimsedim.

Küçük yaşta çocuklar bazen kendilerini daha kolay dile getirirler, ama üniversiteye gelen genç için sıkıntısını dile getirmek daha güçtür.

İyi gözlemci hoca kesinlikle tespit edebilir.

Birçok yarayı sarmanın vicdani keyfine zaten paha biçilmez.

Bu duyguyu yaşamak da eğitimci için huzurdur.

Biz eğitimcilerin en büyük mutluluklarından birisi de ne biliyor musunuz?

Mezun öğrencilerinizin yıllar sonra olsa başarılarını, toplumdaki saygınlıklarını duymanız, görmeniz inanın çocuğunuzu görmüş gibi oluyorsunuz.

Yıllar geçse de iz bırakan öğrencilerin kare kare görüntüleri bellekten silinmiyor.

Öğrencilerin yıllar öncesi hocaları olan, kaldı ki şimdi meslektaşları ile buluşmalarındaki yüz ve göz ifadeleri dünyaya bedel.

Yakınlarda yaşadığım çok duygulandığım bir anımı paylaşmak istiyorum.

Elazığ Özel Eğitim Meslek Lisesinde Müdür Yardımcısı kardeşim Hülya Havabulut öğretmenimiz beni ve diğer kardeşimi okullarına davet etti.

Doğrusu okulda öğrenim gören özel durumdaki öğrencilerin olduğu okul olunca o heyecanla gittik.

O kadar güzel bir gündü ki Müdür Başyardımcısı makamında Teknik Eğitim Fakültesi Elektronik – Bilgisayar Öğretmenlik mezunumuz sevgili Cihan Halıcı oturuyordu.

Tabii onları üniversitede mezun olduklarında yolcu etmiştik, aradan 18-19 yıl geçince değişmeyen bir organ olan gözlerinden tanıdım.

Makamında oturduk misafirperverliği ve ince davranışıyla sohbete daldık, ardından yine aynı fakülteden mezun güler yüzlü Burcu Şenocak Kaçar kızımız odaya geldi.

O da sevgili eşi yine öğrencimiz Alperen Kaçar ile birlikte 2-3 yıl önce bebekleri kucaklarında fakülteye beni ziyaret etmek için gelerek bana sürpriz yapmış mutlu etmişlerdi.

Sevgili Cihan’ın odasına mezun öğrencilerimiz gelmeye devam ediyordu.

Yine aynı fakülteden mezun sevgili Filiz Demir gelince çevremi sanki evlatlarım sardı gibi oldu.

Yıllar öncesine gittik, dersteki, bilgisayar laboratuvarlarındaki anılarımız canlandı, proje derslerimiz canlandı.

Şu an görev yaptıkları okulda işleri zordu, sorumlulukları büyüktü.

Çünkü özel eğitim okuluydu, öğrenciler dilsizdi.

Onlar ile anlaşmak ve onları anlamak ayrı beceri ve fedakârlıktı.

Yıllar önceki öğrencilerim ile birlikte olmaktan o kadar mutlu olmuştum ki...

Derin sohbetteydik ki Sevgili Hülya öğretmenimin sürprizleri bitmemişti.

Dışarıya çıkıp genç yakışıklı, güler yüzlü birisi ile grince yine gözler tanıdık, öğrencilik günlerinden kareler hafızamda canlandı.

Gelen yine aynı Elektronik ve Bilgisayar Eğitimi Bölümünden mezun sevgili Fethi Kılınç. Kendisi Özel Eğitim Meslek Lisesinde değil, ama orada hazırlanan sürpriz buluşmaya vakit ayırıp gelmişti.

Sohbet ettikçe onlarla daha çok gurur duydum.

Görev bilinci o kadar yüksek ki konuşmalarından “ne yapalım ki faydalı olalım” telaşındalar.

Bilişim öğretmeni olmaları özellikleriyle bu dijital çağda okullarının yüklerini daha çok almaları demekti.

Cihan Halıcı’nın da öğrenciliğinde ağ bilgisi ve veri taban bilgisinin çok iyi olduğunu hatırlıyorum.

Fethi Kılınç Arıcak İlçe Milli Eğitim Müdürü olarak görev yapıyor, Elazığ Milli Eğitim Şube Müdürlüğüne vekâleten bakıyor.

Bu kadar yoğunluk içerisinde zaman ayırıp gelmesi daha da anlam buldu.

Görev yaptığı yeri omuzlarında taşıdığını anladım.

Sosyal medyada başarılarını okudukça gurur duydum.

Gençlerimiz bir o kadar da mütevaziler. Sosyal ağlarda gördüm ki diplomalarına diploma eklemişler, ulusal ve uluslar arası projelerde yer almışlar.

Başarılarınızı okudukça gurur duyuyorum sizinle sevgili gençler.

Asıl gururu sizin o vefanız ile duyuyorum.

O güzel günü yaşatan Hülya Öğretmenime ve vakitlerini ayırıp anılarımızı tazeleyen siz sevgili öğretmen meslektaşlarıma, evlatlarımıza teşekkür ediyorum.

Öğretmenler gününüzü kutluyorum.

İşte öğretmenlik budur, bu meslek anlatılmaz yaşanır, sevgili okurlarım.

Bütün eğitimci okurlarımın öğretmenler günü kutlu olsun.

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol