Ruhun huzuru maddi varlığa sahip olmaktan çok maneviyata sahip olmakla eşdeğerdir.

Cebin boşluğundan çok ruhun boşluğudur kişiyi yıpratan. Fakat bunu anlayabilmek ise o kadar da kolay değil maalesef.

Dünya denilen bu topraklarda ilk adımımızı atmaya başladıktan sonra geçen her zamanda bir şeylere sahip olabilmenin mücadelesini veririz.

Önce var olmak için verilen bu mücadele daha sonra nefsin de bizimle orıtak çalışmasıyla var olan sahip olmakla devam eder ancak bu hiçbir zaman bitmehyecek istekler listesi gibidir.

Son nefes verilinceye kadar sürer gider. 

Genel olarak kendi benliğimizin ve arzularımızın sahip olduğu iştaha bağlı olarak yaşayıp gideriz ancak bunu bazen daha çok körükleyen çevremiz de olabiliyor.

Etrafımızdaki insanların sahip oldukları varlığa özeniriz sorgusuz sualsiz.

Nasıl ve hangi yollarla kazanıldığını sorgulamayız.

Bunlardan da öte onların sahip olduklarına sahip olmak bizi gerçekten mutlu edecek mi? Artık doyum noktasına ulaşabilecek miyiz?

Tabi ki hayır...

Çünkü elde ettikçe daha fazlasını ister oluyoruz. Hep daha fazlasını... 

Ama bu noktada unuttuğumuz bir şey, eğer sahip olunan her ne ise bizi mutlu edebilseydi başka şeylerin hayali peşinden koşar mıydı?

Eldekilerin kıymetini bilmeden onun bize sunduğu huzuru, mutluluğu fark etmeden başka yerlerde arar oluyoruz.

“Darmadağın oluyoruz çünkü önümüze çıkan her şeyi istiyoruz.

Sonrasındaysa eskiden sahip olduklarımızı arıyoruz.”

diye bir cümle geçer Mad Men adlı yabancı dizide.

Yukarıda anlatmak istediğim şeyleri kısaca ifade etmiş...

Hep farklı şeylerin sahibi olmak uğruna oradan oraya savruluyor rüzgâra kapılıp şuursuzca sağa sola savrulan bir kuşun kanadından kopan tüy misali.

Ömür tükenir böyle uğraşların peşi sıra ve geçen zamanın farkına varınca artık ne farklı olanın peşinden koşacak takatimiz kalmıştır ne de zamanı geriye doğru sarabilecek kudretimiz.

Önceleri zamanın bile önünde geçmek için uğraşan ruhumuz ve onunla beraber bu maceraya atılan bedenimiz sonradan ise küçük küçük adımlarla zamanın gerisine doğru yürümeye çalışır aynı yoldaşını da yanına alarak ama artık tren kaçmıştır ve elindekilerin kıymetini bilmeyen bu ruh ve beden artık sahip olduğu her ne var ise elde kalan onunla idare etmek zorunda kalır.

Hem de içinde taşıdığı tüm pişmanlıkla beraber, geçmişe duyduğu özlemle...

Tüketmenin hatta savurganlığın bu kadar fazlaca olduğu dönemde kıymet bilmek bence büyük erdemlerden olmalı.

Yürüdüğün yolda ileriye bakmak elbette çok önemlidir fakat geriye bakmadan yürümek doğru adımların önüne engel olabilir.

Dönüp baktığımızda acaba neler geride bıraktım, bunca yolu yürürken ve geride bıraktıklarıma değdi mi şimdi sahip olduklarım?

Yenilikler olacaktır ve onlara sahip olma isteği de ancak bizi var eden değerleri yok saymadan yeniyle harmanlamak gerek.

O zaman gereksiz yere tüketmeden bir şeylerin kıymetini bilerek hayatın aslında ne kadar güzel ve anlamlı olduğunu anlayabiliriz. 

Kazandım derken neler kaybettiğimize dikkat etmeliyiz bu hayatta!

YanıtlaYönlendir

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol