Bilenler bilir ki, ülkemizin her ilinde ilçelerinde hastaneler vardır.

Hastanelerimizin bazıları çokça donanımlı iken bazıları birkaç branş uzmanı pratisyen doktorlar hakimiyetinde.

Alile hekimleri ile sağlık merkezlerimizde oluşturuldu.

Konumuz hastane ve doktorlardan ziyade daha özel spesiyal bir dal, akıl hastalığı, akıl hastaneleri, ruh ve sinir hastalıkları.

Bilenler bilir, memleketim Elazığ, yine bilinir ki ülkemizde bulunan çok az sayıda ki akıl hastanelerinin biri Elazığ da.

Çocukluktan uzaklaşma gençliğimize yeni yeni merhaba dediğimiz yıllar, seksenli yılların sonundayım ve çok sıkılınca, bunalınca akıl hastanesine gidip (deliler hastanesi ) delilerle sohbet etmek, onların saçma salak konuşmaları bana, bizlere sanki bir teselli hali.

On yıllarca süre geçse de unutamadığım bir anım, yolum yine akıl hastanesine düşmüş, söz sohbet derken vakti geçirme telaşı.

Seksenli yılların sonu maddi olarak çok iyi olduğum söylenemezse de akıl hastanesi ziyaretlerinde eli boş gitmek olmaz, sigarasız gitmek ise tam bir facia.

O yıllarda filtresiz sigaralarımızda var, ucuzlarından ama birkaç paket sigara alarak akıl hastanesi bahçesindeyim.

Bazıları yan yana iken ben gibi ziyaretçilerle sohbette iken tek başına ve kenara çekilmiş ve suratı da asık bir hasta kenarda ve tek başına, dikkatimi çekti.

Çok deli ve kontrol altında olması gerekenleri zati bahçeye bırakmıyorlar, hastane binası içinde odalarda, hücrelerde tutuyorlar, önceki ziyaretlerimden biliyorum.

Yalnız köşeye çekilmiş hastanın yanına saygı ve seviyemi bozmadan yaklaşıp merhaba dedim.

Sigara paketlerinden birini açıp bir adet ikram için hastamıza uzatıp sohbeti başlatma niyetindeyim.

-Merhaba, nasılsın, ne yapıyorsun, az sohbet edelim mi?

*La biz eğlence miyiz, sen beni tanımazsın ben seni tanımam, ne sohbeti edeceğiz?

-Nasıl hastalandın?

Ne bileyim, ne yaşadın da hasta oldun, konuşuruz işte, nasıl buraya düştün.

*Konuşamayız! Benim, bizlerin nasıl buraya düştüğümüz ise konuşamayız.

İnsanlar, sizler, bu kadar dengesizlik, adaletsizlik, cinayet, kavga, hak yemek, adam kayırmak, başıboşluk, ahlaksızlık var iken sizler neden burada değilsiniz? Bu mevzuyu konuşsak olur, diğeri saçma, kim, kimler deli, onu konuşalım, defol git..

Hasta arkadaşımızla konuşmamızı hatırladığım kadarıyla argo kelimeleri çıkararak ama metnin anlatımını bozmadan yazdım, yazmaya çalıştım.

Ben hastamızın yanında tereddütle beklerken bir hastabakıcı yaklaştı yanıma “Zülfükarı konuşturmak için ısrarcı olma, canını sıkar, yeterinde isyanlarda, dertli” diye beni teskin edip sohbetten ayırdı.

Uzun uzun yıllar sonra şimdi Zülfükar’ın söyledikleri halen aklıma gelir; Dengesizlik, Adaletsizlik, Cinayet, Kavga, Hak yemek, Adam kayırmak, Başıboşluk, Ahlaksızlık hayatımızın, yaşantımızın her gününe her anına böylesine girmişken iki soru geliyor aklıma! Birincisi; Zülfükar’ın sorduğu, “Neden akıl hastanesinde değiliz” İkincisi; Akıl hastanesinde değilsek, Ahlaksızlık, Adaletsizlik, Saygısızlık, Sevgisizlik, Haksızlıklar gırla devam ediyorsa!

Ne yapıyoruz?

Hayatta isek bu iki soruyu mutlak bilinçli bir şekilde, savsaklamadan ciddi ciddi cevaplamamız gereği var, insanız sonuçta.

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol