24 Ocak Cuma 2020!

Bu tarih bir şehir için son derece ağır bir anlam barındırmaktadır. Havanın bıçak gibi kestiği bir gündü, o sarsıntının herkesin içine korkuyu salması ve ardından da aslında ölümün bir o kadar yakın olduğunu hatırlatması. Gecenin karanlığıyla beraber havanın soğukluğu da çok koyuydu. Korkular ve endişeler asılı kalmıştı gecenin tam o vaktinde karanlıklarda. Çoğumuz şanslıydık ki içinde oturduğumuz evlerin duvarları üzerimize çökmedi. Bizler o sarsıcı şoktan sonra dışarıya atabildik kendimizi ancak kimileri o kadar şanslı değildi, üzerlerine devrilen duvarların altında umarsızca bekliyorlardı. Seslerine ses, umutlarına ışık arıyorlardı bir boşluğun içinde. O kadar soğuktu ki sözcükler donup kalıyordu başkasının kulağına varamadan.

Kurtarma çalışmalarına katılan ekipleri, ulaşıp da kurtardıkları her bir candan sonra yüzlerinde mutluluğun gözyaşıyla yoğurulmuş umudu bizlere gösteriyordu. Hatta bir kurtarma ekibinin enkazın altındaki bir vatandaşımıza sesini duyurduğunda o çatallaşan sesine gözyaşlarının da eşlik ettiği o sahneyi kimse unutamadı. O gece kapısını komşusuna açanlar, eşe dosta sıcak bir çorba verebilen, çevre illerde yaşayanların akrabalarına ulaşmaya çalışması zor gündeki birlik beraberliğimize birer örnektir. Çalacak kapısı olan, sığınabildiği bir çatısı olan şanslıydı ancak gidebileceği bir yeri olmayanlar ise o soğuk ve karanlık geceden daha soğuk ve koyu geceler yaşamaya devam etti. O soğukluk bedenlerin çatlaklarından sızıp içlerine kadar geçiyordu ve çaresizlik bedenlerine işleyen soğuktan daha keskin ve ağırdı.

Depremden sonraydı aslında gerçek sınav ve maalesef çoğumuz o sınavdan kaldık. Ev kiraları, nakliye ücretleri alıp başını gitti.

İhtiyacı olandan çok olmayanın yardımlara ulaşıp onları talan etmesi hatta bunun ticaretini yapanların olması... 

Evet çok zor ve unutulması kolay olmayacak çok uzun bir geceydi ancak ondan çıkarılması gereken dersi de anlamak lazım.

O enkazın altından eş, dost, komşu veya herhangi bir vatandaş değildi asıl kalan şey insanlığımızdı.

Onu da oradan çekip alabilmek kolay değil.

Çünkü vicdanı zaten taşlaşmış olan birinden de insani özellikler göstermesi de beklenemez.

O yaraların çoğu sarıldı ve sarılmaya devam ediyor.

Daha uzun süre de sarılmaya devam edecek ancak asıl kanayan yara ise insanlığın vicdanındadır.

Öncelikle oraları iyileştirmemiz gerek.

Yoksa yaşanılan her büyük afetten ziyade insani afetler yaşamaya devam ederiz.

Komşumuza el uzatmazsak, eşe dosta kapımızı açmazsak, muhtaç olana yardım etmezsek işte o zaman kaybetmiş oluruz.

İçimizdeki enkazı kaldırıp temizlemezsek asıl yıkım o olacaktır. 

Yıkılan binanın yerine daha güzeli ve yenisi yapıldı ama toz dumana karışan insanlığımızı yeniden inşa edebildik mi?

Bu soruya cevap bulmaya çalışmalıyız.

Eğer bulamıyorsak bazı yerler parçalar eksik kalmıştır.

Ama insanımız çok çabuk unutuyor maalesef ve özellikle de kendi canı yanmadan bu tür olaylara sırtını dönüyor.

Bizlerden yardım isteyene el uzatırsak bizi dara düşürmeyecek bir rabbimizin olduğunu unutmayalım.

Bir sınavda olduğumu unutmayalım ve önümüzdeki kağıda neler karaladığımıza dikkat edelim. 

Şunu da unutmamak gerek,

Bedensel yaralar iyileşir ve zamanla kabuk bağlar ancak ruhsal yaraları sarmak kolay değil işte bizlerin önce bu yaraları iyileştirmesi gerekiyor! Ruha dokunalım önce gerisi zaten gelir!

Rabbim bu tarz afetlerden korusun hepimizi!!!

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol