Dünyaya gelen her insanın yüreği tertemizdir. Yani beyaz bir sayfa gibidir üzerine ne çizilirse ömür boyu onu taşıyacaktır dilinde. Bu yüzden ebeveynlere düşen asli görev de onlara önce ahlaki değerleri öğretmektir. İlim irfan zamanı gelince zaten öğrenilecektir fakat ahlaki değerler es geçildi mi o zaman yapılan hiçbir şeyin pek de anlamı kalmaz. Ahlaki değerlere dayanmayan bir ilmin insanlığa faydası pek görülmemiştir. Yani dumanın isinden kararmış bir duvar boydan boya beyaza boyansa da altındaki o kara is elbet ortaya çıkacaktır. Önemli olan o duvarın temizliğini sağlayabilmektir.

Irkçılık insanın özellikle de çocukların düşüncesinde olan bir şey değildir. Sonradan çevreden duyulan, öğrenilen ve empoze edilen bir düşüncedir. Zaten yeryüzündeki en saçma düşüncelerin başında gelir, ırkçılık. Hiçbir çocuk arkadaşını teninin rengine göre seçmez. Onun için önemli olan tek şey arkadaşlıktır. 

Zaman geçtikçe belki de hayatın kanunu böyledir bilinmez ama apak olan yürekler farklı renklere bürünmeye başlar. Renklerin o yüreği bir gökkuşağına çevirdiği vakit herhangi bir sorun olmaz fakat içine yayılan o siyahın hükümranlığına geçerse yürek o vakit berrak duygular kuytulara atılır ve dilden çıkar her söz etrafı kirletmeye başlar.

Çocukken bizlere kurulan çok cümle vardır tecrübeye bağlı olarak bunlardan biri de, “Büyüyünce beni anlarsın!”

Keşke büyümeseydik ve bunları anlamasaydık diyenler çokçadır bu hayatta. O cümleden sonra şunu söylemeyi çok isterdim, “Sen büyüdün de ne oldu? Bizi anlamadıktan sonra!”

Bir kargo görevlisi düşünün ama ten rengi biraz koyu olan biri ve bunun yanında işitme engelli. Aynı eve sürekli kargo götürüyor belli aralıklarla.

O evinde küçük bir kız çocukları var. Beyaz bir ten ve sarı saçlara sahip, dünyadaki meleklerden biri gibi. Düzenli bir şekilde evlerine kargo getiren bu adamla iletişim kurmaya çalışır ama başarılı olamaz bir türlü. Çocuk, sahip olduğu kelimelerle karşısındakine ulaşmaya çalışırken adamın kelimelerle pek bir alışverişi yoktur.

Onlardan ve seslerden bihaber kendi sessizliğinde yaşayıp gidiyor. Ancak demiştim ya özellikle çocukların yürekleri o kadar saf ve temizdir ki...

Onları bizler kirletmedikçe öyle de kalırlar aslında...

Bu küçük kız çocuğu onunla iletişime geçmenin yolunu arar ve bulur sonunda. “Mademki o benim cümleleri duyamayıp gürültülü dünyama ulaşamıyorsa ben onun sessiz dünyasına adım atarım.” diye bir düşünceyi hayata geçirmeye çalışır. O küçük yüreğinde taşıdığı kocaman sevgi sayesinde birkaç cümlecik de olsa beden dilini öğrenmeye çalışır. 

Kapıya her zamanki rutin görevini yapmaya gelince koyu renkli tene sahip adam, çocuğun onunla konuşmaya başladığını görür. Sadece birbirlerine kısaca merhaba diyen bu iki arkadaş bu defa ortak bir dille konuşmaya başlarlar. Saçları ve sakalı artık ağarmaya başlayan bu adamın yüzüne bir gülümseme konuveriyor. O da o küçük zaman dilimi içerinde bir çocuk oluveriyor. Aralarında kocaman bir engel olan kelimeleri bir kenara bırakıp sadece işaretlerle konuşmaya başlıyorlar, iki arkadaş gibi.

İkisi için de inanılmaz bir an!

Biri küçük yüreğinde kocaman bir insanlığı taşıyıp adama ulaşmaya çalışıyor, diğeri de artık yorulmaya başlayan ve sessizliğe gömülü olan yüreğini tekrar çocukluk sevinciyle ve heyecanıyla dolup taşırıyor.

Artık iki güzel arkadaş olup çıkıyorlar. Bedenen birbirlerinden farklı olsalar da buna ten rengini de dahil edebilirsiniz ama ortak şey ise saf ve temiz birer yüreğe sahip olmalarıdır. Biri gece biri gündüz gibidir belki de ama unutulmamalı ki biri olmadan diğerinin bir anlamı kalmıyor. 

Unutmayın!

Beyaz bir kağıt gibi olan çocuğun yüreğine ne yazarsanız bir ömür boyu karşınıza o çıkacaktır!

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol