Yolculuk, insanın ana rahmine düştüğü anda başladığı bir ömür boyu devam eden ancak kimsenin bunun farkında pek olamadığı sessiz bir eylemdir. Bazen hayatı kovalar bazen de hayatı kendi peşinde sürükletir. Akrep ve yelkonın serüveni gibidir. Kimin kimi kovaladığı belli olmasa da ikisi de aynı yolda koşturup durur. Bir duvarda asılı dururken tik tak sesleri attıkları adımları bizlere duyurur.

Çok eski dönmelerde yapılan yolculuklar daha uzun bir süre içerisinde gerçekleşirdi. İnsanların günlerini, haftalarını hatta aylarını alırdı fakat onların yerine büyük tecrübeler bırakırdı. Bazen bir çölün sonsuz sıcak kumları arasında atılan adımlarla, bazen bir dağın yamacında zorlu yokuşları tırmanmakla, bazen bir okyanusun derin ve hırçın dalgaları arasında bir gemiyle yapılırdı yolculuklar hatta seyir defterleri bile vardır ki bu yolculuklara yıllar sonra dahi birileri eşlik edebilsin ve hissesine düşeni heybesine koysun diye. Mesafelerin katedilme süresi kısaldıkça alınan tat, kazanılan tecrübe azalır oldu. Zamandan kâr edildiğini düşünsek de zararımızın daha çok olduğunu söylemek yanlış olmaz. Yani başlangıç noktası ve varış noktası arasındaki o yolda saklı duran bir çiçeğin kokusu, bir kelebeğin kanatlarının rengi, bir gülün kokusu bilinmeden yolculuk sona eriyor.

Ne zaman başladığı bilinmediği gibi ne zaman biteceği de bilinmez bu yolculukların çünkü varılan her menzile bir virgül atılıp başka menzillerin yoluna revan olunur. Bu yolculuklar zamanlar arası da yapılabilir. Bazen umutlarını, hayallerini yanına alarak geleceğe doğru bir yolculuğa başlar insan heyecanla, nelerin karşısına çıkacağını bilmeden. Her şeye hazırlık mıdır, bilinmez ama kesin olan bir şey varsa o da herkesin yolunun farklı olduğudur çünkü yola çıkış amacı ve vuslat herkeste farklıdır. Bazen anıların eteklerine tutunarak maziye doğru yol alır insanoğlu buruk bir sevinçle. Geçmişte bıraktığı güzellikleri yad edip mutlu olmaya, hayatın karmaşasından kurtulmaya çalışır. Çocukluğunun bitmek bilmeyen oyunlarında, gençliğinin en duygusal anlarında, kavuşmaların ya da ayrılıkların hüznünde demirler zaman gemisini.

Yolculuk yapılırken zamanda; bir kitabın en can alıcı cümlesi, bir türkünün izah edilemeyen ama yüreğe dokunan duygudaşlığı eşlik eder insana. Genellikle yalnız yapılır bu yolculuklar. Çünkü kişinin kendi ruhunun iç derinliğine inmeye ondan başkası cesaret edemez. Yapılan yolculukta amaç bir yere varmaktan ziyade kişinin kendini keşfetmesidir. Bu keşfi yaparken ruhunda bırakılan yaralarla karşılaşır. Onları birer birer onarmaya çalışır ancak hepsini aynı anda iyileştirmeye gücü yetmez, bundan dolayıdır ki bu içsel yolculuklar defalarca yapılır. Yapılan her yolculuk yalnız kalınan bir an’da başlar. Yalnızlık; sesten ve sözden arındırılmış anların toplamıdır, kişinin kendisiyle baş başa, kalmasıdır. Öyle olduğunda insan, tüm seslerden arındırılmış olan ve sadece kendi sesinin yankılandığı içsel yolculuğa başlar, nelerle karşılaşacağını bilmeden. Gerçek yolculuk da burada başlar.

Bu yazı da bir düşüncenin ardına takılıp öylece başladı yalnız kalınan bir an’da. Kendince bir sonuca varsa da okuyan herkesin zihninde farklı anlamlar barındıracağı için yankılana yankılana dolaşıp duracak. Sözün yolculuğu işte bu yüzden hiç dur durak bilmeden devam eder son nefes verilinceye kadar…

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol