Hayatımızın en saf ve kusursuz hâli çocukluk yıllarının tozlu raflarında kalır.

O vakitten itibaren yüreğimizin bir yerinde taşıdığımız o beyaz sayfaya bir şeyler karalamaya başlarız.

O sayfalarda her ne anlamlar yüklüyse yer alan sözcüklere, dünyayı da o gözle görmeye başlarız ya da öyle gördüğümüz için sözcükler o anlamları karalar beyaz sayfalarımıza!!!

Cümleler vardır, varlıklarından haberdar değilizdir.

Bir yerlerde kulağıza çarpınca hatırlayıveririz o an ancak kısa süre sonra tekrar sözcükler çöplüğüne atılıverilir, gerekli olmadıkça gün yüzüne çıkarmamacasına...

Cümleler vardır, kazıta kazıta yazmışızdır.

Hayatın her anında karşımıza çıkacak tarzdadır bunlar.

Duvarımıza kocaman bir çiviyle asılı durur.

Adımızdan sonra onu hatırlarız her vakit.

Öyle derin anlamlar barındırır ki her durum için farklı bir duyguya dokunup, çıkarıp önümüze koyar, tozlu raflarda saklı kalanlarından...

Ama onlara asıl anlamı yükleyen yine bizlerizdir!

Mesela;

“Baba” kelimesi kimine özlemi, hasreti, vuslatı hatırlatırken; kimine ise pek bir anlam ifade etmez.

Taa ki, bir erkek ise bu duyguyu taşıyan, baba oluncaya kadar...

“Anne” kelimesi birçok insanda en güvenli limanı, sevgiyi, aşkı, merhameti hatırlatırken; kiminde ise içinde anlamlandırmadığı bir boşlukta yankılanıp duran bir sözcük olarak kalır.

Taa ki, bir kız çocuğu ise böyle düşünen, annelik duygusu içine yerleşene kadar...

Yani herkes yaşamı boyunca yaşadılarının etkisiyle sözcüklere farklı anlamlar yükler.

Bunlar hiçbir kitapta, lügatta yazmaz zaten.

O, sadece kişinin kendi içinde yazıp çizdiği sayfalarda yer alır. 

Bunu sadece sözcüksel olarak da düşünmemek lazım.

Çalınan bir enstrümanın melodisi yüreğe ulaşınca insanlarda farklı duygular uyandırabilir.

Hatta öyle bir hâl alır ki dinleyeni zamanlar arası yolculuğa bile çıkarır.

Bir hatıranın kucağına bırakır ya da bir hayalin başucuna!!!

Tüm bu sözcükler, notlar, melodiler biraraya gelince insanda farklı bir pencere açar hayata dair.

Artık bir süre sonra herkes kendi penceresinden bakıp yorumlar hayatı. 

Kimse saf ve temiz kalamaz o andan itibaren...

Kiminin elleri kirlenir

Kiminin yüzü kızarır

Kiminin gözü kararır

Kiminin bakışları acıtır

Kiminin dili çatallaşır

Kiminin sözü yalanlaşır

Kiminin boynu bükülür

Kiminin kibri şahlanır

Yani herkes bu dünyada geçirdiği zaman zarfında birçok değişim yaşar.

Kimse kusursuz bir şekilde kalmaz ve kalamaz.

Sadece olumsuz değildir elbet bu değişim.

Gülüşü huzur, sözü derman olanlar da vardır.

Hayatın kendi devinimi içindeki insanın değişimini anlatan bir söz vardır Çinlilere ait olan;

“Dünyada kusursuz iki insan vardır.

Biri ölmüştür, biri de doğmamıştır.”

Doğum ve ölüm arasında geçen o kısacık ömürde kusursuz olan bir şey vardır o da zamamdır.

Her şey değişerek gelişip ilerlese de o, kendi dinamiği içerisinde yol alır gider.

O, insanlara yetişmeye çalışmaz; insanlar onun ardı sıra sürüklenip gider!!!

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol