Korona Virüsü hayatımızı tamamen değiştirdi. Alışılagelmiş birçok değer, salgınla birlikte unutulmaya yüz tuttu.

Tokalaşmak, sarılmak, bir araya gelmek, sohbet etmek, piknik yapmak, spor yapmak, arabayla gezmek… gibi birçok aktivite hayal oldu.

Bunun dışında birçok yeni terim de salgınla birlikte hayatımıza dahil oldu: Entübe, algoritma, evde kal, hayat eve sığar… gibi

Yaşlı insanlara bakış açımız da virüsle birlikte değişti. Düne kadar hayatımızın vazgeçilmezi olan bu değerler, komik videolara malzeme oldular.

Oysa ki, onlar bizim yaşayan tarihimiz, en büyük manevi değerlerimizdi. Bu gerçeği görmezden geldik.

Devletin 65 yaş üstü için sokağa çıkma yasağı getirmesiyle birlikte sokaklarda yaşlı avı başladı.

Bazı sosyal medya hesapları bu tarz utanç verici malzemelerle dolup taştı. 

Başından aşağı kolonya döküp alay edenlerden tutun da, bankta oturan yaşlı vatandaşların üzerine balkondan su dökenlerine kadar bir dizi çirkinliklere ve iğrençliklere tanık olduk.

Bütün bunlar, çektikleri videolar daha fazla izlensin diye yapılıyordu.

Yaşlı insanların saflığından ve cehaletinden faydalanmaya çalışmak kadar, yapılan muamelenin çirkinliği de pes dedirtecek türdendi.

Oysa istedikleri çok şey değildi. Her gün postane meydanında kendi akranlarıyla biraz sohbet etmek, eskiyi yad etmek, birlikte hoşça vakit geçirmek ve vakti gelince de camiye gitmekti maksatları… 

Hepsinin kendine ait sıkıntıları, sorunları vardı. Kimi eşiyle evde anlaşamıyor, kimi geliniyle, kimi evlatlarıyla, kimi de torunlarıyla…

 Kimi eşinin ölümüyle bu hayatta yalnız kalmış, sığınacak bir liman arıyordu kendine. Kimi çocuklarının yanında sığıntı gibi kalmanın dayanılmaz ağırlığıyla mücadele ediyordu.

Kimi de çocukları tarafından terk edilmenin, şiddet görmenin ve bir eşya gibi oradan oraya savrulmanın acısıyla bu hayatta her şeye rağmen var olmaya çalışıyordu…

Hep bir fazlalık olduğu hissine kapılmak, onları evde tutmaya yetmiyor, dışarıya çıkmaya zorluyordu. Hele de yaş ilerleyince tahammül yetileri zayıflıyor ve hiçbir yere sığamıyorlardı…

Bazen son kertede dayanamayıp “Emanetini al artık” diyen ciddi bir teslimiyet sitemiyle isyan ediyor, bazen de herkese ve her şeye sitem naraları atmaktan kendilerini alıkoyamıyorlardı…

Yine de çoğu seviyordu hayatı. Yaşamak, gönüllerince yaşamak istiyorlardı ama kimseye yük olmadan… Bu kısım onlar için çok önemliydi ve bunu her seferinde belirtme gereği duyuyorlardı, kimseye yük olmadan…

Maaş zamanlarında atm önlerinde sayısız emeklinin maaşını çekmesine yardımcı oldum. Onların hayır dualarını almak, insanı mutlu ettiği kadar, geleceğe umutla bakmasını da sağlıyor. Çünkü onlar sadece geçmişimizi temsil etmiyor. Maneviyat denen havuzdan da nasiplenmemize olanak sağlıyor…

Rahmetli babamın “Her şey olaydı da bu yaşlılık olmayaydı” sözü bu günlerin varlığına bir atıftı.  Yarın bizim de aynı akıbete maruz kalmayacağımızın garantisi yok çünkü. Hayat çok acımasız. Dün seni el üstünde tutanlar, bugün istenmeyen adam ilan edebiliyorlar...

Zaman denen şey inanılmaz bir hızla ilerliyor. Şöyle geriye dönüp bir bakın, kimleri, hangi anıları geride bıraktığınızı ve bir daha asla o yılları tekrar yaşayamayacağınızı bir düşünün derim… 

Telefonlarda ve albümlerde kalan ve eskimeye yüz tutan fotoğraflar, bizi bu acımasız gerçekle baş başa bırakır.

Birçoğu aksi, sinirli ve geçimsiz olsa da onlar bizim değerlerimiz. Bu gerçeği hiç unutmayalım…

 

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol