2016 Ramazanının ilk günleriydi.

Özlem ve hasret dolu günler bitmiş,  beklenen Ramazan ayı gelmişti.  

İlk günlerdeki o manevi atmosferin , heyecan ve şevkin zirve  yaptığı zamanlardı.

Teravih için, evime 20-25 dakika uzaklıktaki camiye giderdim.

Etimesgut’un en büyük ve görkemli camilerindendi.

Cami iki katlıydı.

Alt kat bayanlara tahsis edilmişti.

Namaz öncesi imamın akıcı, bir o kadar da içten vaazı, caminin nezih havası, ortamdaki manevi atmosferi doruğa çıkartıyordu.

Bu manevi etkileşimden dolayı ,cami her yaştan binlerce  insan  tarafından dolup taşardı.

Geç kaldığınızda içerde yer bulmakta sıkıntı yaşardınız.  

Ramazanın 6. ya da  7. günüydü; iftar sonrası teravih için erken sayılabilecek bir vakitte camiye gittim.

İlk beş saf dolmuştu bile.

Altıncı safın orta yerinde kendime bir yer bulmuştum.

Her caminin stratejik yerlerini tapusuna kaydeden , o caminin müdavimi yaşlı hacı amcalar vardır muhakkak.

İmamın hemen arkası, ilk safın minber bitişiği,en revaçta olan yer, yazın klima veya vantilatöre yakın noktalar, kışın ısıtıcıların dip köşeleri...

Bu yerlere saatler öncesinde otursanız dahi hiç şansınız yoktur.

Sahibi geldiğinde , tepenizde dikilir ,dakikalarca gözlerinizin içine bakar.

"Bu yerin rezervasyonu yıllar önce yapılmış, hadi kalk başka yere evlat" der gibi bakarlar.

 Muzip çocuklar için de en kıymetli yer en arka saflardır.

Çıkışa yakın olmalıdır.

Yaptıkları haytalıklardan dolayı cemaatin hışmına uğramadan en yakın çıkış kapısından canlarını kurtarmaları için paha biçilmez yerlerdendir son saflar.  

Yine teravih namazı için camide olduğum o akşam ,cami hızla dolmaya başlamış, cemaatin bir kısmı avluda saf tutmuştu.

Saflar arasında hala  bir kaç boşluk vardı.

Namaz vakti yaklaşmıştı. 65-70 yaşlarında amcanın biri , belliki saflar arasındaki bu boşluklardan birini gözüne kestirmiş , en gerilerden safları yara yara gelip önümdeki safa zorla da olsa yerleşip  oturdu.  

Oturmasıyla birlikte üstünde gezinen bir böceği fark ettim.

Böcek sağ omzundan bir öne , bir arkaya mekik dokuyordu.  

Karıncadan arıya modifiye edilmiş , parlak kırmızı ve sarı tonlarında , kanatlı,  daha önce hiç görmediğim ve oldukça hızlı hareket eden ilginç bir böcekti.

Amcanın oduncu gömleğindeki büyük beyaz kareler arasında  satranç taşları gibi geziniyor; bazen at , bazen fil, bazen de vezir gibi hamleler yapıyordu. Namaz da başladı başlayacak.

Böceğin, amcaya şah çekmeden  onu fark etmesini umdum bir süre.

Anlaşılan amcamız kendisini vaaza kaptırmış , pür dikkat hocayı dinliyordu. İş başa düşmüştü.

Amcayı üstünde gezinen böcekten haberdar etmek için sol omzuna hafifçe dokundum.  

Dönüp bana bakınca , böceğin neden özellikle bu amcayı binek olarak seçtiğini anladım.

Amcamız yarı uykulu , göz kapakları kapandı kapanacak; baygın bakışlarıyla  uyudu uyuyacak gibiydi.

Bu hali bana Bezgin Bekir tiplemesini anımsattı.

Kulağına, sağ omzunda gezinen bir böcek olduğunu söyledim.

Arenadan gladyatör dövüşlerini izleyen imparator edasıyla gladyatör Bezgin Bekir ile böceğin mücadelesini izlemeye koyuldum.

Söylemez olaydım.

 Tam bir Bezgin Bekir edasıyla , yarı uykulu göz kapaklarının fabrika ayarlarını bozmadan ;sakin bir şekilde sağ omzuna bakındı.

Omzundaki böceği gördü.

Sol elinin parmaklarıyla böceğin ummadığı bir anda bir fiske darbesiyle , böceği tam benim önüme attı.

Sanki omzundan sıradan bir sineği kovmuşçasına gamsız bir şekilde tekrar hocaya kilitlendi.  

Sanırım camide değil de kendisini karpuz tarlasında sandı diye düşündüm.Attığı böcek ne oldu, nereye gitti?

Merak edip de bir kere bile dönüp bakmadı.

Böcekle yüz yüze kaldık.

Sağ ve solumdaki abiler de olaya kayıtsız kaldılar.

Sanırım olay mahalli benim secde yapacağım yer olması hasebiyle başının çaresine bak anlayışı oluştu.

Hiç beklemediği bir fiske darbesi yiyen böcek, ne olduğunu anlamaya çalışıyordu.

İnce antenlerini hızlı hızlı titreştiriyor,  bir sağa bir sola dönüp duruyordu.

"Kim vurdu lan bana !?" der gibiydi.

Ne olacak şimdi diye düşünürken  , tam o sırada namaz vakti girdi.

Benim bir an önce bu böcekten kurtulmam gerekiyordu.

Bezgin Bekir amcanın üstünde deli gibi tepinen böcek tam önümde öylece beklemeye başladı.

Sanırım Bezgin Bekir amcadan yediği fiske biraz ağır gelmişti.  

Böcek fobim olmadığı için , böceği avucuma alıp en yakın pencereden dışarı atmayı düşündüm .

Önümde duran böceği yavaşça avucuma aldım.

Ayağa kalktım. Avucumun içinde hareketlenen böceği bir an önce pencereden atmak için bulunduğum saf aralığından hızlı adımlarla yürümeye başladım.  

7-8 adım attım ya da atmadım, sağ elimin işaret parmağında korkunç bir acı hissettim .

Parmağımı sanki korun içine sokmuşlar gibi yanmaya başladı.

Can havliyle avucumu açtım.

Parmağımın ucundan sokmuştu.

Üstelik böceği göremiyordum. Yere baktım; üstüme , sağa sola ... yok.

Zalim böcek bana suikast yapıp kaçmıştı.  

O ara cemaat namaza durmak için ayağa kalkmaya başladı.

Böceği göremeyince hızlıca saftaki yerime döndüm. Parmağımdaki sancı  şiddetini giderek artırıyordu.

Bir kaç dakika sonra , işaret parmağımı artık hissetmiyordum.

Giderek artan yanma, ağrı ve uyuşmalar; sokulan parmağımdan sağ elimin tamamına , ordan da koluma doğru ilerliyordu.

Artan şiddetli sancı ve caminin sıcak havası birleşince , vücudum ateşler içinde yanmaya , kan ter içinde kalmaya başlamıştım.

 Vücudumun sağ tarafı tamamıyla uyuşmaya başladı.

Bir ara camiden çıksam mı diye düşündüm; fakat çok ilerdeydim .

Çıkışa kadar ulaşmam mümkün görünmüyordu.

Vazgeçtim. Ara ara sancı ve ateş basmaları dalgalar halinde  tavan yapıyor ,her tarafımdan terler boşalıyordu.

 Ah ulan Bezgin Bekir ! Böyle olacağını bilseydim , böceği ispiyonlar mıydım!

Bir ara acaba namazı bırakıp öylece otursam mı diye içimden geçirdim. Sonra cemaat , kesin abdesti bozuldu düşünür diye vazgeçtim. Gittiği yere kadar direnmeye karar verdim .

Hem düşünsene ; bir Ramazan ayında üstelik camide , secdedeyken o şekilde öldüğünü...

Ne büyük şeref. 

"Tamam canım biliyorum , iman-ı kamilden değil , böcek sokmasından öldük."

En azından eş dost bu şekilde bilecekti.

Böyle trajikomik düşüncelerle giderek artan sancıyı kendimce hafifletme çabalarım da pek işe yaramıyordu.  

Yüksek ateş ve dayanılmaz sancıyı bütün bedenimde hissedebiliyordum.

Kalbim hızla çarpmaya başlamıştı.

Nefes almakta zorlanıyor, daralan göğsümü,  karşıdaki klimadan ara ara esen serin hava , az da olsa rahatlatıyordu.

Namazdan tamamıyla kopmuştum . Sadece göz ucuyla cemaati takip ediyordum.

"Kaç rekat kaldı acaba ?" diye rekat sayıyordum.

Aslında her türlü arı sokmasindan nasibimi almıştım.  

Çocukluğum arı savaşlarıyla geçmiştir dersem abartmış olmam.

Kocaman büyük eşek arılarından tutun,aşırı saldırgan Fenerbahçeli arılardan, bal arılarına kadar...

Üstelik bir tane de değil, 8-10 tane aynı anda sokmalarına çok maruz kalmışlığım vardır.

Ama bu kez böyle bir sancı, böyle bir ağrıyı ilk kez tadıyorum.

Suikastçi böcek nerdeydi ,şimdi kim bilir kimin  sırtında geziniyordu diye de sayiklamalarim devam ediyordu.  

Namaz  da uzadıkça uzuyordu sanki gözümde , bir türlü bitmiyordu.

 Kıyamda sancılarla cebelleşirken bir ara önümde hareket eden bir şey gördüm.

Aman Allahım !!

Bu o! Suikastçi böcek geri dönmüş.

Tam da önümde duruyor.

Acaba Bezgin Bekir’i mi arıyordu?

Yoksa soktuğum adam öldü mü kaldı mı diye merak edip bana mı bakmaya gelmişti?

Acaba yüksek ateşten dolayı halüsinasyon mu görmeye başladım ?

Yoo!

Bu o.

Böcek geri gelmişti.

Her katil cinayet mahallini tekrar ziyaret edermiş.

 İçimden; inşallah secdeye varmadan Bezgin Bekir’e tekrar tırmanıp ,onu da soksun diye dua etmeye başladım.

Gözümü ondan ayırmıyor , her hamlesini kollamaya çalışıyordum.

Rükuya eğildiğimizde böcek secde yapacağım noktada öylece duruyordu.

Allahım,nedir bu böcekten çektiğim .
 Semi Allahu limen  hamideh !

Böcekle buluşmaya gidiyorum .

Tam o esnada böcek birden solumdaki  abiyle aramızdaki dar  sokaktan hızlıca , arka safdaki caddeye geçti.

Derin bir oh çektim. Acaba arkadan üstüme mi tırmandı?

Nerede şimdi?

Bu korku ve endişeyle bocalarken , hemen arkamdaki abiden acı bir ah! sesi işittim.

 -Ahaa!  Adamcağızı soktu .

 Sokulan abinin acısını iliklerime kadar hissettim.

Nihayet teravih bitmişti.

Selamla birlikte sokulan abiye dönüp baktım neresinden sokmuş diye.Abi sol paçasını diz üstüne kadar sıvamış, can havliyle bacağını ovuyordu. Bir yandan da sancıdan kıvranıyordu.

Vitir namazı için yeniden namaza durduğumuzda , aklım hala böceğin soktuğu abideydi. Ya o böcek ısrarla paçadan yukarıya doğru ilerleyip abiyi hassas bölgesinden soksaydı...

Onca ağrı ve sızılarıma rağmen bu ihtimali düşündükce gülmemek için kendimi zor tutuyordum.

Sokulan abi , vitir namazına kalkamadı.

Gerçek anlamda saf dışı kalmıştı.

Olduğu yerde kıvranıyordu.

Nihayet vitir namazını da bitirmiştik.

Arkaya dönüp baktığımda , ikinci kurbanı karga tulumba dışarıya taşıyorlardı.

Tesbihatı beklemeden ben de çıktım.

Nihayet biraz kendime gelebilmiştim.

Ama kolumdaki uyuşukluk ve sancı hala devam ediyordu.

Cami avlusunda biraz soluklandıktan sonra , böceğin haşat ettiği abiyi aradım.

Avlunun  bir köşesinde  , yaka paça sıyrık , kan ter içinde buldum.

Etrafındaki bir kaç kişi şadırvandan getirdikleri suyla serinletmeye, ateşini düşürmeye çalışıyorlardı. 
-Geçmiş olsun abi .

Böcek mi soktu sizi? dedim.

Gözlerini bana dikerek ,"Sorma kardeş sorma, öldürdü beni" diyebildi.

Bir yandan da bakışlarından sen nerden biliyorsun ifadesini yakalayınca, parmağımı göstererek olan biteni kısaca anlattım.

 ilk beni soktuğundan  zehrinin çoğunu bana zerk ettiğini ve şanslı olduğunu söyledim.  

Biraz rahatlar gibi oldu. Belli ki korkusu geçmişti.  

Bir kaç saat sonra kolumun uyuşması geçti.

Parmağımın uyuşması bir kaç gün daha sürdü;fakat ucu bir ay hissiz kaldı.

Böceğin soktuğu bir kaç cm'lik alan adeta morarıp çürüdü.

Zamanla yeni  çıkan et , çürüyen bölgeyi eski haline getirdi. 

Yaşadığım bu travmatik hadise için bir hekime müracaat etmeme lüzum kalmasa da şiddetli toksik şokun etkisini her Ramazan'da parmağımda hissederim.

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol