Büyük bir mağaza.

2.Kat, ceket bakıyorum.

İrikıyım bir bey telefonla konuşuyor.

Yarı Arapça, yarı Türkçe.

Kiminle konuşuyorsa.

Burada Sosyal yardım yok, kira parası yok, maaş yok, çocuk parası yok artık vermeyecekler, KORONA, KORONA her şey bitti gelmeyin!

İçimden, vay be neler, neler veriyorlarmış bunlara diyorum.

Suriyeli olduğu belli.

Tezgahtara soruyorum, göçmen mi diye,

Belli olmuyor mu diyor.

Yüzü mosmor oluyor, garip ne yapsın, asgari ücret ile çalışıyor.

Aşağı iniyorum.

Mağaza sahibi tanıdık biri.

Hacı yukarı da bir Suriyeli var halinden memnun değil diyorum, Devlet sıkıntıda, yardımları kesmiş galiba.

Hışımla yüzüme bakıyor.

Ne yapsınlar, biz, bizim başımıza gelse ne yapardık, sığınmışlar işte.

Yutkunuyorum, boğazım düğümleniyor.

Çıkıyorum mağazadan.

Galiba biz tarihimizi bilmiyoruz diye içimden geçiriyorum.

Galiba bu Ülkede hiç savaş olmadı diyorum.

Galiba biz hiç işgal yaşamadık diyorum.

Galiba Topraklarımızı bırakıp kaçtık biz diyorum.

Galiba Kaleyi terk edip, kale kaçkını olduk diyorum.

Galiba bu Ülkenin insanları, bir eli yağda bir eli balda yaşıyor diyorum.

2.Kattaki asgari ücretli tezgahtar gözümün önüne geliyor.

Yaşanan daha nice dramlar gözümün önünden film şeridi gibi geçiyor.

Kendi Ülkesinde muhacir olmuş yoksul halkı düşünüyorum.

Bu yoksulluğu ortaya çıkaran sisteme öfkeleniyorum.

Bu Ülkenin servetini, kale kaçkınlarına yediren yöneticilere öfkeleniyorum.

Halkını, kendi Ülkesinde Muhacir ve yoksul bırakan saltanat sahiplerine için için kızıyorum.

En çok da mağaza sahibine içerliyorum.

Kaçmaya hazır bekliyor demek ki.

Bizim başımıza gelse ne yapardık? Biz Kime Sığınırdık diyen O öfkeli yüz....

Biz niye böyle olduk.

Biz kale kaçkını değildik.

Kaçmayı hiç düşünmeyen bir millet idik.

Ya şimdi, Hacının aklından hiç çıkmayan Kaçma dürtüsü yüzümü kızartıyor.

Çöküş bu olsa gerek.

Bir İşgal, Bir saldırı, SURİYELİ olmak işten bile değilmiş meğer.

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol