Gazetemize kurumlarla ilgili bir şikayet veya ihbar geldiğinde tavrımızın ne olduğunu neredeyse tüm kurum yöneticileri bilir.

Devlet kurumları yıpranmasın diye yöneticilerini arar cevabını bildiğimiz soruları formalite icabı yöneltir mesajımızı veririz.

Kimileri gündeme taşımadığımız için teşekkür edip gereğini yapar, kimileri iyi niyetimizi suistimal eder geçiştirir.

Biz de üstelemez tabiri caizse saf rollerine yatar görevimizi yaparız.

Netice itibariyle pişman olurlar ama iş işten çoktan geçmiştir.

Zira ya kendi kurumlarıyla birlikte yerelde karizmayı çizdirmişlerdir ya da ana akım medyada gündem konusu olup ülke genelinde madara olmuşlardır.

Bu yayın politikamız bağlamında Sayın Rektörümüzle bir telefon görüşmemiz olmuştu.

Kendi kurumlarında olan bir durumu kendileriyle paylaştığımızda Sayın Rektör Hocamız gayri ihtiyari; “Nafiz Bey bu insanlar niye sizi arayorlar ki?”

Diyerek bilinçaltı şaşkınlığını dile getirmişti de biz de kendilerine lisanı münasiple nedenlerini aktarmıştık.

Sağ olsunlar kendileri de aktardığımız probleme bigane kalmamış gereğini yapacaklarını söyleyerek samimiyetini göstermişti.

Benzeri bir sorunu akşam saatlerinde Elazığspor tesislerinin yanında bulunan konteyner kent sakinleri ilettiler.

Gripli olduğum halde üşenmeden hasta hasta gittim. 18-20 aile var; bir kısmı hak sahibi konutlarının teslim edilmesini bekliyor, bir kısmı kiracı deprem mağduru, bir kısmı da 2019 yılında sosyal konuta yazılan ama depremde konutu depremzedelere verilen aileden müteşekkil.

Hava soğuk olduğu için rahatsızlığımdan dolayı konteynerlerden birinde dinledim kendilerini.

Depremin üzerinden takdir edersiniz ki tam üç yıl geçmiş.

O bölgede tam bir insanlık dramı yaşanıyor.

Ve öyle bir dram ki; anlatılır gibi değil.

Sayın Vali sadece 15 dakikalık bir vakit ayırsa eminim ki hem bizi hem de orada yaşayan bir avuç insanın dramını anlayacak.

Yanıbaşlarında Ahıskalı soydaşlarımız var.

Allah kimseyi yurdundan yuvasından etmesin.

Bu soydaşlarımız için devletimiz de yerel yöneticilerimiz de gereğini bihakkın yerine getiriyor devletimizin müşfik eliyle bu mağdur soydaşlarımıza dokunuyorlar.

Dokunmalılar da…

Ancak bu yaralı, gönlü kırık, mağdur misafirlerimize devletin müşfik elini uzatıp güler yüzüyle mukabelede bulunurken hemen yanlarındaki kendi insanımıza devletin somurtkan yüzüyle bakıp parmak sallayarak onları hiç saymak, ötekileştirmek de bu aziz ve yüce devletin şahsi maneviyesine yakışmaz.

İnsanlık dramı derken abarttığımı sanmayın lütfen.

Ahıskalı kardeşlerimiz için önceki gün kurbanlar kesen memleket-i ekabirin aynı yerdeki kendi insanımıza bir selamı bile çok görmesi dram değil de nedir dostlar?

Ahıskalı soydaşlarımıza yemek dağıtıldığı saate denk gelmiştim.

O manzarayı görünce hüzün ve gururu aynı anda yaşadım. Hüznüm o insanların yurdundan yuvasından oluşları içindi, gurur ve mutluluğum da devletimizin o insanlara açmış olduğu kucak ve dağıttığı sıcak aş içindi.

Bu devletle ne kadar övünsek az, böyle bir devletin tebaası olduğumuz için de ne kadar şükretsek kifayetsizdir.

Ancak iki adım sonrası ise tam bir fecaatti.

Yemek saatine denk geldiğimiz o esnada gariban kadınlar ocakta yemeklerini kısıp gelmiş birçoğu da komşularının çarşıdan gelmesini bekliyorlardı ki sipariş verdikleri ekmeklerine kavuşsunlardı.

Çünkü yaşadıkları yerde bulunan kantini de kapattırmışlar. Yetmemiş konteynırlardan çıkmazsanız elektrik ve sularınızı keseceğiz diyerek korku salmışlar. Hele yönetimdekilerden birinin; “Size hakkımı helal etmiyorum, devletin elektriğini suyunu avantadan kullanıyorsunuz.”

Demesi ne kadar zorlarına gitmişti. “Bir marketi bile bize çok gördüler, misafirlerimizin marketleri var, her ihtiyaçlarını buradan karşılıyorlar helali hoş olsun ama biz bir ekmek almak için şehire gidenlerin yolunu bekliyoruz.”

Derken ağlayan kadının bu dramından bu şehir habersizse, haberi olanlar da duyarsızsa kimse kusura bakmasın yaşadığımız deprem bize az gelmiş demektir.

Şehrin bürokratları nüfuzlu zat-i muhteremlere hak sahiplikleri Abdullahpaşada olduğu halde şehrin istikbal vadeden mevkilerinde yer vermek için ta 2010 yılında çıkan kanun hükmündeki kararname maddelerinden formül bulurken bir avuç mağdur ve kimsesiz insanı bu soğuk hava şartlarında konteynırlardan bile çıkarmak için elektriklerini kesme formülüne baş vurabiliyorlarsa yazıklar olsun.

Sadece şehrin bürokratlarına mı yazıklar olsun, tabi ki hayır.

Burnumuzun dibinde yaşanan bu insanlık dramını görmezden gelen ve üç yıldır bu insanlar neden hala konteynırlarda diye sormayan soramayan, başta biz Basın mensuplarına yazıklar olsun.

Sonra da eften püften konularla siyaset yapma adına fırsat buldukça basında arz-ı endam eden muhalefet ve iktidar siyasi parti temsilcilerine yazıklar olsun.

En büyük yazıklar da yeri geldiğinde mangalda kül bırakmayan bu şehrin sözde Sivil Toplum Kuruluşlarına olsun.

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol