Bireyin yaşadığı, toplumun gelişmesini sağlayan, ekonomik kalkınmayı destekleyen, kültürel değerleri koruyup geliştirerek, gelecek kuşaklara aktaran “eğitim” vazgeçilmez ve ertelenemez bir süreçtir.

Bu açıdan “eğitim” bir ülkenin kendisini nasıl tanımladığının ve nasıl bir gelecek hazırladığının en önemli göstergesidir.

Eğitim bilimsel ve teknolojik anlamda baş döndüren bir hızla yaşanan değişim/ilerleme sürecinde, bireyi yarına hazırlarken; tüm insanlara daha rahat, kolay bir yaşam sunması (medeniyetin tekâmülü) insanlık adına memnuniyet uyandırmaktadır...

Bu memnuniyet madalyonun görünen yüzüdür.

Diğer yüzünde ise yazılı ve dijital basın, medya, internet ve benzeri iletişim araçlarının yoğun bombardımanı başımıza vura vura adeta beyinleri yıkıyor...

İnsana gerçek anlamda huzur ve mutluluk veren, insan olmanın ana ekseni, mutluluk kaynağı olan temel ilkeler, (Dürüstlük, Güzel Ahlak, Çalışkanlık, Cömertlik, Alçakgönüllülük, Sabır, Sebat, İnanç, Nezaket ve Zerafet vb.) hemen hemen hiç gündeme gelmiyor, getirilmiyor…

İlk akla gelen bu erdemlerden hiç söz eden yok…

Bizi biz kılan, bu temel erdemler, imani hassasiyetler, neredeyse yok sayılıyor.

Bu yok olmanın içinde insanlar; insan olmanın erdeminden koparken, anlaşılmaz sebepler tesirinde, yaşamın gerçeklerinden kaçarken alkol/antidepresanlar/uyuşturucular ile ruh sağlığını kaybetmekte, ahlaklı davranış, olumlu düşünme, iyi insan ilişkilerini yaşama ve yardımlaşmanın manevi gücünü hızla unutmakta, beşeri ilişkilerde, iletişimin ana ekseni olan nezaketten, zarafetten uzaklaşmakta…

Ahlaki bir değer olan nezaket, terbiye ve görgü kuralları içerisinde öğrenilmesi gereken önemli bir tutumdur.

Birlikte yaşamanın bir gereğidir.

Görgünün, yaşamı yönlendirme sanatı olduğu unutulmamalıdır...

Günümüzde teknolojiye bağlı kolaylaşan iletişim; yakın uzak çevrede, olan biten hakkında hızlıca bilgilenmeyi ve buna anlık tepki vermeyi beraberinde getirdi.

Verilen tepkiler, her geçen gün, refleks tepkilere dönüşmekte, bu hızlı değişim, yüz yüze iletişime de yansımaktadır.

Bu yansıma; ister yüz yüze isterse de gıyaben olsun, kaba, hoyrat ve nezaketten uzak bir şekilde kırıcı, yargılayıcı ve hoşgörüden uzak bir tutuma dönüştü...

Farkında olmasak da bundan zevk alan bir nesil yetişti…

Oysa; Allah Al-i İmran Suresi/159’da “…onlara yumuşak davrandın, şayet kaba ve katı yürekli olsaydın, hiç şüphesiz etrafından dağılıp giderlerdi.

O halde onların kusurlarını affet, bağışlanmaları (ve ıslah olmaları) için dua et.” Derken, en önemli mesajı veriyor, “Nezaketin” önemine dikkat çekiyordu…

Nezaket esaslarına riayet edildiği ölçüde insanlar birbirlerini sayar, sever ve huzur içinde yaşarlar.

Nezaket ölçülerini aşarak sağlıklı bir sosyal düzeni temin etmenin mümkün olmadığı da bir başka hakikat...

Nezaketin temelini oluşturan hoşgörüye sahip olmayan, insanın nazik olması istese de çok zordur.

Nefsinin tatmini ekseninde yaşayan bireyi, o kaba dürtüleri kendisini daima aksi yöne itecektir.

Nezaketin temelini oluşturan HOŞGÖRÜ özelliğine, KİBARLIKTA eklenebilir.

Zira hoşgörü ve kibarlık birbirinden ayrılmayan, birbirini tamamlayıcı unsurlardır.

Balzac’ın “nezaket başkaları için kendini unutmaktan ibarettir.” Sözü bu hususa netlik kazandırmaktadır.

Tevazu ve sadelik de, nezaketi oluşturan ana eksende yer alırken, aynı zamanda nezaketin dış yönü üzerinde etkilidirler.

Ölçüsüzlük, gösteriş, şatafat nezaket ile bağdaşmaz.

Nezaket, insanları ince bir düzenle buluşturur, doğru ve ihlâslı davranışlarla birbirine kenetler.

Nezaket, ruhi bir gelişim olmakla birlikte dış etkenlerle gelişir...

Özellikle nezaketi temel alan görgü kuralları dış etkenlerle oluşmaktadır.

Bu etkenlerin başında da aile terbiyesi gelir.

Nezaket, aile ortamında küçük yaşlardan başlayarak yavaş yavaş öğrenilir.

Aile sadece çocuğu değil, zaman ve kendi ölçüleri çerçevesinde genç, yaşlı bütün bireylerini şekillendirir.

Nezaketi, edebi birlikte öğreniriz farkında olmasak da…

Eğitim ve toplum, doğal ortam olan ailede edinilen terbiyenin eksiklerini tamamlar ve yeni katkılarda bulunurlar.

Bu açıdan, aile eğitimi de anlamlı bir önem taşır.

Dürüst, ahlaklı, nazik, kibar, doğru davranan, güven veren, sorumlu, duyarlı vicdanlı, yardımsever ve paylaşmayı bilen bireyler yetiştirebilmek için bu değerlerin ailede kazandırılması ön şarttır...

Ailede kazandırılan değerlerin okulda desteklenip pekiştirilmesi, yerleşmesi, davranışa dönüşmesi için fevkalade önemlidir.

Bu değerlerin aile içerisinde normal, doğal bir davranış biçimi olarak benimsenmesi, çocuk tarafından da aynı şekilde normal olarak algılanmasını sağlayacaktır.

Bütün bu istenen gelişmelerin sağlanması ise, çocuklarımızın doğru modelle buluşması bu süreçteki başlatıcı değişkendir.

Nezaketi bir düşünce biçimi ve hayatı algılama tarzı olarak görmeliyiz...

Nezaketi, hayatın her alanında; selamlaşmadan, özür dilemeye, teşekkür etmekten, itiraz etmeye, eleştirmekten cesaretlendirmeye kadar, toplumsal yaşamın her ayrıntısında ortaya konulması gereken bir bakış açısı ve hayat tarzı olarak görülmeliyiz...

Nezaketi; menfaat ve çıkar için değil, olması gerektiği için, bencillik ve kurnazlık için değil incelik ve kibarlık için sergilenmesi gerektiğini unutmadan, kendisi gibi düşünmeyenlere, farklı inanç sahiplerine, diğer canlılara, varlıklara, doğaya ve hayatın kendisine karşı da göstermeliyiz...

Kendi düşünce ve çıkarımıza aykırı bile olsa, nezaketi elden bırakılmamalıyız. Ancak o zaman, karşımızdakilerden nezaket görebileceğiz…

Doğru model olmamız dualarımızla esen kalın diyorum.

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol