Adam kadınına baktı.

Onun dünyalar güzeli gözlerindeki yorgunluğu anında okudu.

Bazen bir bakış el verir ruhu.

Bazen bir bakış yüreği görür, aklı okur.

Seviyorsa bakan göz baktığı canın içini bilir.

Kendini ayrı görmez ondan, bir parçası kabul eder.

Eksiğini tamamlamış olur İşte bu nazarla bakmıştı adam kadınına.

Dudağında gayrihtiyari dökülüvermişti şu dua: “O dünyalar güzeli yüreğin yorgunluk görmesin.”

Kadın, adamına baktı bu duadan sonra içten bir “Amin.” dedi.

Ruhunu nasıl da okuyordu.

Hayal miydi yaşadığı bu anlar, yoksa uyanamadığı bir rüya mıydı onu bu denli mutlu kılan?

“Rabbe şükrümsün.

Hangi iyiliğin karşılığı, hangi duanın kabulü, hangi günahımın telafisisin.” dedi adamına.

Zaman durmuştu.

Bir adam bir kadını seviyordu.

Göğü masmaviydi, yeri yemyeşil.

Cıvıl cıvıldı bahçesi, çiçek çiçekti dalları.

Bir su sesi geliyordu uzaklardan.

Bir şairin sevdiği kadına yazdığı satırlar gibi bakıyordu adam.

Şiir gibi, aşkla, hasretle…

O kadar ihtiyacı vardı ki kadının adamın bu sıcacık ilgisine ve sonsuz sevgisine.

Hani bir adım gelene bin adım gidecek gibiydi.

Ama adım milyon adım geliyordu, koşarak geliyordu, nefes nefese…

Hissediyordu bunu kadın, kokusunu çekiyordu içine.

En güzel çiçeklerin kokusunu teneffüs ediyordu ve ruhu adeta seyyarelerde dolaşıyordu.

Yoktu böyle bir sevmek, evet kesinlikle yoktu.

Olsaydı yaşardı, duyardı, yüzde yüz bilirdi.

Sadece kitaplarda ya da filmlerde olabilirdi diye düşündü kadın.

Oysa şimdi tam da ortasındaydı sevilmenin.

Her zerresine varna değin hissediyordu adamı.

Baharda çiçekler taze toprağı yarıp filizlenir ya öylesine canlanıyordu içindeki sevgi tohumları.

Baharına ermişti, güneşine varmıştı.

Artık hiçbir nobran el onu kopartamaz, ait olduğu torpraktan sökemez, hiçbir yabancı rüzgar onu yerinden edemez, sevdiğ iadamdan uzaklara sürükleyemezdi.

Kadın çiçek açacağı dalı tanımıştı.

Adam çiçeğini bulmuş daldı.

İkisi de tatlı anlara daldı.

Adam; saçlarını okşadı kadının, gözlerine odaklandı, kokusunu çekti, sıcaklığını hissetti.

Dudağının kıvrımından bir busecik kondurdu kadınının.

Yüreği göğü kafesine vurdu hızlıca, bir kırmızılık gelip kondu yanağına kadının, gözleri akşam kızıllığına büründü.

Hani bir ateş yakar etrafında oturursunuz ya, o ateş sönmesin diye de onu ha bire beslersiniz ya kadın içinde bir yangınla bakıyordu adama ve adamın bakışı da bu yangını körükleyen bir bakıştı ama ne yakıştı.

İkisi de birbirine çok ama çok yakıştı.

Saat kaçtı, günlerden neydi, kimler vardı yanlarında hiçbir fikirleri yoktu.

İnsan sevdi mi hakikaten gözleri herkese, her şeye kör oluyordu.

İşte bunu ispatlıyordu bir adam ve kadın.

Alayına sağırdılar, laldiler.

Tenhaydılar bi’ tek kendilerine vardılar. Yıllar sonra hak ettikleri gibi birbirlerine vardılar.

Adam kadının ensesine yaklaştı.

Nefesi yaktı kadını.

Soluğu ruhunu kabzetti.

Yumdu dünya güzeli kirpiklerini sımsıkı, adamını hapsetti gözlerine.

“Sen bendesin.” dedi, “tutuklumsun artık.”

Adam güldü içten bir şekilde.

Dağdan dökülen şelale gibi güldü, doğan güneş gibi güldü.

“Nasıl da güzel söyledin kadınım, evet bendeyim sana.

Biliyor musun bende aynı zamanda köle demektir.

Sen bendesin dediğin an gülümsedim.

Nasıl da ruhumu okşuyor dedi.

İşte aradığım, eksik yanım bu kadın diye geçirdim içimden.

Bunun vermiş olduğu mutlulukla gülümsedim sana.”

Bu dünyada tektiler.

Ruhlarına çiçek tohumları ektiler.

Boy boy, renk renk, ıtır ıtır…

Aşk koktular.

Kadın bir gülümsedi güneş doğdu.

Kadın bir baktı çiçek açtı.

Kadın bir konuştu bülbüller öttü.

Adam daha fazla dayanamadı geldi o gül goncası dudaklara bir öpücük kondurdu.

“Asla yormayacağım seni.” dedi.

“Seni severken gül yaprağı gibi olacağım, asla yük olmayacağım sana.

Yılların sana vermiş olduğu her acıyı, hüznü benim de bilip Allah’ın izniyle azaltacağım seninle.

Bu yüzden yüreğin bir daha yorgunluk görmesin kadın.” dedi.

Kirpikleri ıslaktı kadının.

Adam mendil olup sildi o kirpikleri

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol